AİLE : KURUMDAN EŞLER ARASI AYRILIĞA

Çalışma Ortamı Dergisi, Sayı : 59    Yıl : kasım aralık 2001

Başlığı Burgess’in batı toplumunda klasikleşen yapıtı “Aile : Kurumdan Eşler Arası Arkadaşlığa” adlı yapıtından ödünç aldım. Batı toplumlarında (özellikle ABD’de) işbölümünün son derece farklılaşması, bir dizi kurum ve örgütün ailenin görevlerini üstlenmesi sonucu aile, toplumsal bir kurum olmaktan uzaklaşmakta. Toplumbilimciler aileyi farklı boyutlarda incelemekte. Sözgelimi, toplumsal değişim sürecinde, aile yapısı, üreme, çocukların sosyalleştirilmesi gibi konularda görülen değişiklikler üzerinde ciddi çalışmalar yapılıyor. Ülkemiz açısından dikkatimizi çeken konu ise, toplumda parçalanmış oile oranının artması, bu aile tipindeki doğurganlık davranışları ve çocuğa verilen değerdir.

Konu ile ilgili yapacağım ilk saptama şu : Parçalanmış ailenin konumu tüm ülkelerde hatta ülke içinde bile benzer değil. Sözgelimi gelişmiş ülkelerin doğurganlık davranışında “baba kimliği” belirsiz doğumlar nerede ise ilk sıraya yerleşti. Ne var ki bu toplumlarda kadının (annenin) geliri, konumu ve çocuğa verdiği değer, dtoğurduğu çocuğu topluma kazandırabilecek temel koşulları taşımakta. Ayrıca sosyal sistemin geliştirdiği kurum ve örgütler doğurgan kadına bu konuda farklı yardımlar sunmakta.

Gelişmekte olan ülkelerde ise aile birlikteliği resmi, dini ya da ikisinin de olduğu bir sözleşme ile kuruluyor. Ülkemizde egemen olan biçimi bu üçlü yapı oluşturuyor. Ülkemizin son yirmi yıl içinde geçirmekte olduğu hızlı değişim ilk olarak genç evlileri vuruyor. Giderek artan işsizlik ve yoksulluk genç aileleri sarsıyor. Sözkünusu işsizlik ve yoksulluk genç aile açısından özellikle kentte düşük yaşam standardını benimsemekle eş anlamlı değil. Günümüzde yoksul ve işsiz aileler toplum tarafından soyutlanıyor. Toplum dışına itilmenin hem kurumsal hem de sosyal uygulamaları var. Bunların yaptırımları çok ağır.

İşsizlik ve yoksulluğun gelecekte devam edeceği beklentisi, kişileri karamsar yapıyor. Genç çiftlerin içinde bulundukları koşulları değiştirme konusunda etkisiz olmaları, sorunların çözümüne ilişkin kamusal ve kurumsıal etkinliğin olmaması onları tamamen karamsarklık kültürü içine sokuyor. Bu noktada eşlerin yaptıkları eylemin sonucu ise “eşler arası ayrılık”.

Ülkemizde genç çiftlerin doğurganlık davranışını inceleyen araştırmaların iki bulgusu önemli : I-Evlilik tarihi ile ilk doğumun gerçekleştiği sürenin dokuz aydan az olduğu doğurganlık davranışının oranı artıyor, ii- Çiftler evli olarak geçirdikleri ilk yıllarda, istedikleri ve ideal bulduklarından daha fazla çocuğa sahip oluyorlar.

Bu iki olguyu birlikte ele aldığımızda karşımıza çıkan tablo şu : Geliri yetersiz, toplumdan dışlanma korkusu altında yaşayan ve gelecek konusunda karamsar boşanmış anne veya babanın kamusal-kurumsal destekten yoksun olarak yetiştirmek zorunda olduğu çocukları ile başbaşa kalması.

Parçalanmış ailede bu çocuklara verilen değer nedir ? Çocuklar neyi referans almakta ? Bu iki soruyu Özmir’de Alsancak Limanı arkasındaki deniz kenarı bölgede yaşayan ailelerle yaptığımız bir araştırmanın sonuçları ile kabaca yanıtlamaya çalışacağım. Amacım bir genelleme değil. Kentte istemediğimiz olayları gerçekleştiren çocukların kaynağını gösterebilmek.

Parçalanmış Aile Kimlerden Oluşuyor ve Toplum İçindeki Oranı Ne?

Ülkemizde aile tiplemesi konusundaki temel çalışmalar 1960’lı yıllarda yapılmış.Üniversite (Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü), bürokrasi (Devlet Planlama Teşkilatı) ve sivil toplum kuruluşunun (Türk Sosyal Bilimler Derneği) çalışmaları tanım konusunda ortak bir paydada buluşuyor.

Yapılan farklı çalışmalarda; ölüm, boşanma, ayrı yaşama gibi nedenlerle karı veya kocadan birinin ya da her ikisinin bulunmadığı biçim, parçalanmış aile olarak tanımlanıyor. Ayrıca eşlerden birinin annesi ile evlenmemiş torunlarının birlikte oturması hali de parçalanmış aile olarak kabul ediliyor.

Çalışmaların bulgularına baktığımızda 1960’lı yılların son döneminde ülkemizde ailelerin yüzde beşini parçalanmış aileler oluşturmakta. Ankara, İstanbul ve İzmir kentselinde bu oran yüzde dokuza çıkmakta. Ancak her üç çalışmadada parçalanmış aile üzerine pek fazla analiz yok.

Araştırma Evreni ve Bazı Bulgular : Araştırma, İzmir Alsancak Limanı arkasındaki Konak İlçesine bağlı Umurbey ve Ege mahalleri ile Karşıyaka İlçesine bağlı Edip Baksi ve Turan mahallelerinin deniz kıyısındaki yerleşmelerinde yapıldı. Araştırma bölgesi doğal açıdan İzmir’in en güzel mekanı. Yüzyılın başında bölge İzmir’in eğlence ve dinlenme amaçlı kullanılan önemli noktalarını içeriyor. 1921’de yapılan bir araştırmada bölgenin denizden yararlanılması açısından korunması gereken bir yer olduğu belirtiliyor.

İzmir’in iç göçle büyümesi ve sanayi yapılarının yer seçimi sürecinde bölge hızlı bir çöküntüye uğramış. 1990 Nüfus Sayımı verilerine göre, bölgedeki konut tipleri, yaşayanların meslekleri, mesleğe göre konut sahipliği, kadınların eğitimi ve doğurganlığı incelendiğinde kentsel yaşam açısından en düşük değerler karşımıza çıkmakta.

Bölgedeki nüfus iç ve dış göçle zaman içinde artmış. Sanayi ve ticaretin bölgedeki gelişme eğilimine bağlı olarak nüfusun niteliğinde önemli değişmeler oluşmuş. Günümüzde burada yaşayanların çoğu yaşamlarını düzgün gelirli bir kentsel uğraşıdan çok, gündelik türedi işlerden elde ettiktleri gelirle sürdürmekkte. Bu yönü ile araştırma bölgesi kentte tutunmak isteyenlerin mekanını oluşturuyor.

Kentsel ulaşım açısından bölgenin olanakları çok iyi. Umurbey ve Ege mahallesinde yaşayanlar, beş-on dakika yürüdüklerinde kendilerini Alsancak’ta buluyorlar. Turan ve Edip Baksi mahallerinde yaşayanlar Karşıyaka iskelesine ya da iskele çevresine beş-on dakikalık bir otobüs yolculuğu ile günün her saatinde rahatça ulaşabiliyor.

Araştırma bölgesindeki dört mahallede parçalanmış ailelerin oranı yüzde kırkbir ile Turan mahallesinde en yükseğe ulaşıyor. En düşük oran ise, yüzde yirmibir ile Edip Baksi mahallesinde görülmekte. Bölgede parçalanmış ailelerin toplam içindteki payı 1/3’ü biraz geçiyor.

Parçalanmış ailelerde hanehalkı başkanı çoğunlukla kadınlar. Parçalanmış aile oranının yüksekliği bölgedeki dul-boşanmış kadtın, erkek oranını önemli ölçüde etkilemekte. Sözgelimi bölgede 100 dul ve boşanmış erkek başına aynı nitelikte 500 kadın düşmekte.

Parçalanmış ailelerde özellikle 40 yaşın altındaki kadın nüfusun emek piyasasına girmesi, ailenin zorlukları aşması, kendilerinin merkezde olduğu tipin doğmasına neden olmakta. Ancak kadınların gerek eğitimlerinin azlığı, gerekse kentsel ücretlerinin düşüklüğü, emek piyasasında karşılaştıkları önemli sorundur. Bu bağlamda kadın işgücü fuazla bir eğitim, becerki ve ustalık istemeyen günlük satış, hizmet v.b. işlerde çalışmakta. Parçalanmış aile üyelerinin çalışanları bu işkollarında yoğunlaşmakta.

Parçalanmış ailelerin karşalştıkları ilk zorluk, çocuklarının eğitimidir. Aileler çocuğun eğitimi için yapılan harcamaları tüketim olarak görüyor. Öte yandan çocuğun eğitimde geçen yıllarını ise ailenin gelirini azaltıcı bir süreç olarak algılıyorlar. Bu nedenle aileler, çocuklarını eğitimin herhangi bir basamağından almakta ya da eğitim için gerekli özeni göstermemesinden ve harcamaları yapmamasından ötürü sosyal sistem tarafından dışlanarak gündelik türedi işlerde çalışmaya zorlanmaktadır.

Böylece gelecekte kentsel yaşamını sürdürmesini, ona hüner, bilgi, beceri, ustalık ve bir sosyal statü sağlayacak olan eğitimden uzaklaştırılan çocukları, aileye katkı sağlayacak, aile gelirini artıracak bir üretim faktörü olarak algılamakta. Aileler çocuklarına ekonomik değer açısından bakmaktadırlar.

Çocuğun sosyalleşmesi için ailede olumlu yönlendirme olmaması ve çocuğun referans noktasının farklılaşması parçalanmış ailelerin karşılaştıkları ikinci sorundur. Bölge bir yönü ile İzmir’in kent içinde kalmış küçük ve orta boy üretim, tamir, depo, ticaret v.b. işkollarını barındırıyor. Bir yönü ile de bölgeyi terk eden işkollarının bıraktıkları binmaları güya restore ederek ya da düzenleyerek gece yaşamı ve eğlenceye yönelik hizmet sektörü bu mekanda yoğunlaşmakta.

Bu noktada parçalanmış ailelerin çocukları referans olarak neyi, kimi ideal seçeceklerini bilmiyorlar. Karşılarında gündükleri ulaşamayacakları bir varsıllık. Geceleri ise yaşayamayacakları bir eğlence biçimi. Çocuk., sosyalleşmesi için aileden gelen yönlendirmeyi olumsuzlarken, referans noktasını farklılaştırmakta. Giderek kentte istenmeyen davranışları yapan ya da örgütleyen konumuna gelmekte. Bölgede yaşayan aileler ve psikolojik liderler, çocukları için böyle bir şeyin olmayacağını söylemelerine karşın, bölgedeki işyeri sahiplerinin en çok yakındıkları konu ise bölgedeki hırsızlık, gasp, yaralama ve gece belli bir saatten sonra gençlerin oluşturduğu grupların davranışlarından bıkmışlık. İşyeri sahipleri, çözüm için kendi güvenlik sistemini kurmuş ve cari giderleri içinde güvenlik harcamaları önemli yer tutuyor.

Toplumumuzda bundan otuz yıl öncesinde “kararlı aile” yapısından sapmalar parmakla gösterilirken, günümüz kentsel yaşamında özellikle genç kuşakta “evliliği sürdürebilenler”in bu konuma geldiği görülmekte. Ailenin kurum olmaktan, eşler arası ayrılığa sürüklenmesi önemli değil. Önemli olan bu tür ailelerin ürünü olan çocukların sosyalleştirilmesi, bunların gelecekte kent yaşamında istenmeyen davranışların öznesi olmaktan çıkarılmasıdır. Sorunlar kapımızı çalmaya başladı. Yumurtaların kapıya gelmesini beklemeden aklımızı kullanamaz mıyız?