Küreselleşmenin Odağındaki İnsan Modeli : “Kurda Emanet Edilen Kuzu”

Arslanlarla ilgili bir belgeselde, bir gergedanı avlamaya çalışan birkaç arslan için “bu arslanların gözleri midelerinden daha aç” şeklinde bir ifade kullanılıyordu. Çünkü gergedan onların karınlarını doyurmak için gerekenden çok daha büyük bir avdı. Neo-liberal ideolojinin piyasa politikaları, küreselleşme donunda, gergedanı avlamaya çalışan arslan misali, büyük bir açgözlülükle avının peşindedir.

Polanyi (1957: 3), kendi kurallarına göre işleyen piyasa fikrinin düpedüz bir ütopya olduğunu yazmaktadır. O’na göre bu kurum, toplumun insani ve doğal özünü yok etmeden uzun süre yaşayamaz, insana fiziksel olarak zarar verir, çevresini de çöle çevirir. Polanyi, böylesine insani olmayan bir ortamın yaratılabileceğine insan olanlar tarafından izin verilmeyeceğini düşünmüş ve bu nedenle bunu bir ütopya olarak görmüş olmalıdır. Görünen o ki; Polanyi’nin bir ütopya olarak görüp, öte yandan kaygılanmaktan da kendini alamadığı, kendi kurallarını kendi belirleyen piyasa fikri uygulamaya geçirilmiştir. Munck (2002: 16), küreselleşmeyi yirmibirinci yüzyıla girerken kapitalizmin mucizevi bir ilerlemesiyle birlikte, dünya çapında sıradan insanların hayatlarında meydana gelen büyük bir sarsıntı olarak ifade etmektedir.

Neo-liberal ideolojinin piyasa politikalarının devlet tarafından engellenmemesi bu sarsıntının yıkıcı sonuçlar doğurmasına yol açmaktadır. Engellenmesi şöyle dursun, bu politikaların önündeki engellerin kaldırılarak hayata geçirilmesi için ne lazımsa devlet tarafından yapılmaktadır. Neo-liberal politikalar, devletin sosyal ve ekonomik yaşamdan tasfiye edilmesi sürecinde gıda, eğitim, sağlık, giyim, barınma, altyapı gibi toplumsal çeperlerin üzerinden de devletin sırtına basarak içeriye atlamak üzeredirler.

Türkiye’de, Polanyi’nin sözünü ettiği ütopyanın gerçekleşmemesi için Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren hayranlık uyandıran çabalar harcanmış ve bu çabalar sonucunda sosyal devletin temel felsefesine yaraşır yapılar oluşturulabilmiştir. 1980 sonrasında ekonomi politikalarında tercihin Batı merkezli küresel kapitalizme eklemlenmeden yana kullanılmasıyla bu kazanımlar kaybedilmeye başlanmıştır. Küreselleşmenin organizatörü konumundaki Dünya Bankası, IMF gibi kuruluşların Türkiye’ye dayattığı reçetelerin ilk hedefi arasında Et-Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu gibi kurumlar bulunmaktadır. Bu gibi kurumlar bazı temel gereksinimleri kamusal olarak ve belli bir kalite ve fiyat standardında sunmaktaydı. İnsanlar bu kurumlara karşı bir güven duyuyordu. Diğer temel gıda maddeleri, hatta diğer tüketim maddeleri için de benzer yapılar oluşturulacağı yerde eldekiler de yok edilmiştir. Aç gözlü bakışların ilk olarak temel besin maddelerinin kamusal üretimine dikilmesi daha baştan niyeti açıkça ortaya koymaktadır: Odak nokta insandır, onun temel gereksinimlerden yoksun bırakılmasıdır. Sonraki aşamalarda eğitim, sağlık gibi temel insani gereksinimlerin hedef alınması bunun göstergesidir.

Türkiye’nin AB’ye uyum sürecine ilişkin bir raporda, “Türk hukuk kültürünün kökeninde tüketici mevzuatı ve politikasının bulunmadığından” ve “piyasa gözetim yapılarının kurulması gerektiğinden” dem vurulmaktadır (AB Komisyonu, 2004). Bu doğru değildir. Aslında hem doğru hem de yanlıştır. Yanlıştır, çünkü EB ve SEK gibi kurumlar Türkiye’nin bu alanda ciddi bir deneyime sahip olduğunun en güzel örnekleridir. Doğrudur, çünkü gerçekten de gözetim ve denetim mekanizmaları oluşturulmalıdır. Ancak söz konusu mekanizmalar bu konudaki deneyimsizlik nedeniyle değil, varolan yapıların yok edilmesi sonucu ortaya çıkan duruma -medyatik ifade ile gıda terörüne- son vermek için gereklidir. Yerleri boş bırakılarak ortadan kaldırılan geçmiş deneyimlerin her nedense adları bile hatırlanmak istenilmemektedir. Üstelik KİT sistemini ortadan kaldırmayı meşrulaştırmak için savunulan gerekçelerin geçersiz olduğunu Boratav ve arkadaşları (1997) ortaya koymuşlardır.

Varolan durumda kendi kurallarını kendisi belirleyen piyasanın genel tablosu şöyle özetlenebilir: Türkiye’de gıda üretimi alanında küçük çaplı kayıt dışı gıda işletmelerinin sayısının fazla olduğu, gıda kontrol hizmetlerinin ise yetersiz olduğu belirtilmektedir. Resmi veriler Türkiye’de gıda üretimi yapan işletme sayısının 28.000 civarında olduğunu gösterse de bu sayının çok daha fazla olduğu tahmin edilmektedir. Bu 28.000 işletmenin 16.832’si Tarım ve Köyişleri Bakanlığı gıda siciline kayıtlıdır. Yaklaşık 400.000 civarında da gıda satış ve toplu tüketim yerinin olduğu belirtilmektedir. Gıda denetim hizmetlerinde görevli teknik personel sayısı ise 4.000’dir. Öte yandan tüketici potansiyelinin büyük çoğunluğu satınalma gücünden yoksun ve bu konuda yeterli bir bilinç düzeyine sahip değildir. Bu durum sağlıksız ve düşük kaliteli gıda tüketimine yol açmaktadır (Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, 2004).

Temel insani gereksinimleri piyasa koşullarına terk etme onarılamaz tahribatlara yol açmaktadır. Piyasa koşullarına terk etme satın alma gücü olmayanların, temel insani gereksinimlere erişmesini engelleyerek, sistemin dışına atılmalarına yol açmaktadır. Piyasa koşullarında belirlenen fiyatı ödeme gücüne sahip olup bunu ödemeye razı olanların satın aldıkları mal ve hizmetlerin ise garantisi yoktur. Ödemeye razı olunan birim fiyata göre satın alınan mal ve hizmetlerin kalitesi değişmekte, hatta piyasa koşullarında aynı miktar ve kaliteye sahip mal ve hizmetler için bile standart bir birim fiyat oluşmamaktadır. Dahası ödenen bedelin karşılığı olması gereken miktar ve kaliteden daha düşük bir miktar ve kalitede mal ve hizmet satın alınması da sözkonusu olmaktadır. Örneğin “market” adıyla anılan zamane bakkallarının raflarını dolduran ürünlerin paketlerinde ürünün birim ağırlığı ± 100 gram olarak belirtilmekte, ancak her nedense gerçek ağırlık hep +100 gram değil de, -100 gram olmaktadır. Sorun çok daha ciddi boyutlardadır. “Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın, 2005 yılı içinde ele geçirdiği sahte bal miktarının 21 tonu aştığı açıklandı” (Radikal Gazetesi, 08.02.2005). Basın-yayın organlarının arşivlerinde daha yüzlercesi bulunan bu türden haberler çok ciddi ahlaki sorunlarla da karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.
Varolan yapıların yıkılıp yerine sözde yenilerinin (örneğin EB ve SEK’in yok edilerek bunun yerine “tarladan sofraya gıda güvenliği” gibi muğlak birşeyin ikame edilmeye çalışılması) konulmasına yönelik çabalar emeğin, maddi olanakların ve zamanın israf edilmesine yol açmaktadır. Üretim kesintiye uğradığında (örneğin kuş gribi, sars virüsü olayları), piyasadan alınan ürün sahte çıktığında, malzemesinden çalınmış olan evimiz en küçük bir doğa olayında başımıza çöktüğünde toplumun bütün kesimlerinden çıkan ses ortaktır: Nerede bu devlet!?

Devlet açgözlü bakışların göz hapsindedir, ancak asıl hedef insandır, geniş halk kitleleridir. O’nun, temel gereksinimlerini piyasadan satın almak zorunda bırakılması, kuzunun kurda emanet edilmesinden farksızdır. Arslanlarla gergedanın karşılaşmasında gergedan, kendinden sayıca fazla olmalarına rağmen aç gözlü arslanların atağını püskürterek av olmaktan kurtuluyordu. Bu hikaye kurtların elinde kalan teslimiyetçi bir kuzu olmanın tek çıkar yol olmadığını bize göstermektedir. Ancak, Boratav (2004: 27)’ın, “bir ‘karşı çıkış’ın ahlaki bir tepki olmanın ötesinde anlam taşıması için pratik çözümlere de yönelmesi gerekir” şeklindeki uyarısı da hatırda tutulmalıdır.

_________________________________

Kaynaklar :

Avrupa Birliği Komisyonu, (2004), Türkiye’nin Üyeliği Perspektifinden Kaynaklanan Hususlar hakkında Komisyon Birimleri Çalışma Belgesinin “3.10.Tüketici Politikası” başlıklı bölümü (6 Ekim 2004), (Erişim: http://www.belgenet.com/arsiv/ab/etki_2004-4.html).

Boratav, Korkut ve diğerleri, (1997) KİT Sisteminin İktisadi Değerlendirmesi: Nicel İrdeleme, Özelleştirme Sorunları ve Politika Seçenekleri, Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Merkezi, Ankara.

Boratav, Korkut, (2004), Yeni Dünya Düzeni Nereye?, İmge Kitabevi, Ankara.

Munck, Ronaldo, (2003), Emeğin Yeni Dünyası Küresel Mücadele Küresel Dayanışma, (Çeviren: Mahmut Tekçe), Kitap Yayınevi, İstanbul.

Polanyi, Karl, (1957), The Great Transformation the political and economic origins of our time, Beacon Press, Boston.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, (2004), II.Tarım Şurası Gıda Güvenliği Komisyonu Raporu (29-30 Kasım-1 Aralık 2004), (Erişim: http://www.tarimsurasi.tarim.gov.tr/5.komisyon.pdf).