YAŞAMA VERİLEN DEĞER

Sosyal güvenliğin temelini, insan yaşamına verilen değer oluşturmaktadır. Çünkü, insana değer verilmeyen bir ortamda, onun güvence altına alınmasının da anlamı tartışılır. Bunu, intihar eden idam mahkumunu, tedavi edip, sağlıklı hale dönüştürdükten sonra idam etmenin anlamsızlığına benzetebiliriz. Bir başka anlamsızlık örneği: Önce dövülüp sonra tedavi edilmesi; ölürse, bakmakla yükümlü olduklarına tazminat verilmesi…

Bu kavramın en çok konuşulduğu zaman, kişilerin toplumdaki çarpıklıklara karşılaştıkları ve bunun onların “kurdukları düzeni yıktığı” zamanlardır. Sözgelimi, bir trafik kazası sonrası, gerek kazanın oluş biçiminden gerekse acil yardım-kurtarma etkinliğinin başlatılmasından kaynaklanabilir. Diğer bir deyimle, kişilerin pisi pisine öldükleri ya da ağır yaralandıkları durumlarda, insan yaşamına değer verilmediği anımsanır. Aynı “an”lar, sosyal güvenliğin (toplum güvencesinin), çoktan devreye girmiş olduğu ve ilgisini daha uzun süre devam ettireceği “an”lardır.

Yaşama verilen değerin böylesi “an”lık değerlendirmelerin ve kişiselleştirmenin ötesinde, sistemli bir biçimde değerlendirilmesi gerekmektedir. Onun için de yaşamı sorgulamak ve kişinin en çok gereksinme duyduğu ögeleri saptamak gerekmektedir. Bunları Maslow, temel fizyolojik gereksinmeler olarak nitelemektedir. Yeme, içme, barınma, sağlık vb olmazsa olmaz gereksinmelerdir; ivedilikle karşılanmaları gerekir. Bunu izleyen basamak iste, bu vazgeçilmez gereksinmelerin güvence altına alınmasıdır.

İşte bu iki gereksinme basamağından yola çıkarak, yaşama verilen değerin bileşik göstergesi olarak önerimiz şudur :


Bu altıgenin zemininde demokrasi vardır. Çünkü demokrasinin gelişmesine koşut olarak, sıraladığımız diğer alt göstergelerin de daha gelişeceği düşünülmektedir. Dolayısıyla, önerinin temel vazgeçilmezi demokrasi ve diğer vazgeçilmezleri de alt-göstergelerdir. Tüm alt göstergeler birbiriyle ilintili olup, ötekini beslemektedir.

İnsan yaşamına değer kattığını belirttiğimiz bu alt göstergeler, aynı zamanda, temel insan haklarını da oluşturmaktadır. O zaman, insan yaşamına değer vermeyle, insan haklarına saygı gösterme arasında da köprü bulunduğuna dikkat çekmeliyiz.

Toplum, kişinin (kişilerin) kazanımlarını, başta yaşaması için vazgeçilmez olan temel gereksinmelerinin karşılanması olmak üzere, güvence altına almak zorundadır. Ancak bu temel üzerinde, kişi (kişiler) kendini geliştirebilir ve toplum için yararlı – verimli olabilir. Hiç kuşkusuz, bunun toplumun bir görevi olmasının önemli bir gerekçesi de, “tek” bir insana değil, “herkes”e bu güvenceyi vermenin zorunluluğudur. Çünkü, “tek” bir kişiye güvence verebilmek hem olanaksızdır ve hem de toplum yönünden anlamsızdır.