Çalışma Ortamı Dergisi, Sayı : 80 Yıl : Mayıs Haziran 2005
Küreselleşmenin bir alt kavram seti olarak sosyal dışlanma, 1990’lı yılların sonu ve 2000’li yılların başından itibaren, değişen ekonomik ve sosyal yapı içinde sosyal koruma literatürüne hızlı ve etkili biçimde giriş yapan bir kavram olarak karşımıza çıkmıştır. Esasen, sosyal dışlanma kavramı üzerinde, kavramın ne anlam ifade ettiği, alana yeni bir katkı sağlayıp sağlayamadığı, zaman ve mekan olarak gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan toplumlar açısından evrensel bir geçerliliğe sahip olup olmadığı yönünde, akademi yazınında tartışmalar sürmekte ve yakın bir gelecekte de tartışmalar sonlanmayacak gibi görünmektedir.
Bu durumun temel nedenlerinden biri, toplumların sosyal koruma mekanizmaların o toplumun, tarihi, ekonomik, sosyal ve kültürel yapısına göre şekillenmesi, buna bağlı olarak da sosyal koruma mekanizmalarında, her toplumsal yapıda norm olarak kabul edilen olgunun içeriği ve düzeyi hakkında farklı toplumsal uzlaşılar olmasıdır. Sosyal dışlanma kavramı da esasen ilk olarak Fransız toplum yapısının özellikleri çerçevesinde, Lenoir tarafından 1970’li yılların ortalarına doğru, o dönemde Fransız sosyal koruma ve güvence sisteminin dışında kalan kişileri anlatmak amacıyla ortaya çıkmış ve oradan dalga dalga diğer Avrupa ülkelerine yayılmıştır( Erdoğdu,2004;Estivill, 2003; Saith,2001;Silver, 1995). Lizbon Avrupa Konseyi’nde ise, yoksulluk ve sosyal dışlanma kavramı bir bütün olarak ele alınarak, sosyal dışlanma ve yoksullukla savaş Avrupa Birliği’nin(AB), önümüzdeki yıllardaki hedefleri arasında sayılmış, bu bağlamda üye ülke devletlerin her yıl ulusal eylem planları ile sosyal dışlanma durumlarını ve buna karşı geliştirdikleri içerme politikalarına ilişkin raporlarını sunma yükümlüğü verilmiştir. Komisyon ise, bu raporları ve iyi uygulamaları içeren ortak bir rapor sunma yükümlülüğüne sahiptir. Tüm bu süreçte benimsenen yaklaşım ise, açık koordinasyon yöntemi olarak tanımlanan ve üye ülkeler ararsında karşılıklı işbirliğini içeren bir yöntemdir. Sosyal dışlanma kavramının Avrupa kökenli bir kavram olarak, Türkiye gibi gelişmekte olan ülke toplumlara uygun olup olmadığı ya da kavramın yoksulluk analizlerinden ne ölçüde ayrıldığı konusu önemli olmakla birlikte, bu çalışma başka bir yazımızın konusunu oluşturacak kadar geniş bir analizi gerektirmektedir. Gelinen noktada, literatürde hemen her araştırmacı sosyal dışlanma kavramının çok boyutlu oluşu ile dışlanmaya yol açan ve bunu besleyen yoksunluk süreçlerine yapılan vurgu anlamında kavramın önemli olduğuna işaret etmektedir. Türkiye açısından kavramın önemi ise, AB’ne aday ülke olma sıfatıyla, bu yıl içinde hazırlayacağı Türkiye’deki sosyal dışlanma durumu ve buna uygun sosyal içerme politikalarını içeren sosyal içerme belgesinin hazırlıklarının başlamış olmasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, bu konuda ülkemiz yönünü AB’nin sosyal içerme ibresinin gösterdiği yöne çevirmiş durumdadır. AB’de sosyal içerme alanında neler yapıldığı bizim için öncelikli duruma gelmiştir. Bu noktadan hareketle, bu yazımızda, Avrupa Komisyonu’nun Ocak 2005 tarihli üye devletlerin ortak sosyal içerme politikalarını içeren raporun ana başlıkları aktarılmaya çalışılacaktır.
Değişen Gereksinimlere Yanıt Olarak Sosyal Koruma ve Sosyal İçerme: AB, nüfusun hızla yaşlanması, değişen sosyal yapı(tek ebeveynli aile sayısında artış), değişen ve farklılaşan sosyal gereksinimler, uzun dönemli işsizlik oranları gibi sosyal sorunlara karşı sosyal koruma sistemlerinin yeniden biçimlenmesi gereksinimine vurgu yapmaktadır. Bu noktada sosyal içerme yalnızca, yoksulluk ve sosyal dışlanmaya bir yanıt değil aynı zamanda özellikle işgücü arzını arttırma bağlamında insanların işe erişim kapasitesini arttırmada kilit bir rol üstlenmektedir. Bu söylemden hareketle, değişen ekonomik ve sosyal gereksinimler karşısında sosyal içermede, aktif işgücü politikaları, bu kapsamda da sıkça dile getirilen yaşam boyu eğitim sloganı ile istihdam edilebilirliği artırmak her derde deva bir reçete olarak görülmektedir.
AB’de Sosyal Dışlanmış Kişi ve Olgular: AB, yoksulluk ve sosyal dışlanma riski yüksek olan grupları; işsizler (özellikle uzun dönemli işsizler), tek ebeveynli aileler, yaşlılar(özellikle yalnız yaşayan ve kadın olanlar), çok sayıda çocuk ve yaşlı olarak bağımlısı olan aileler, yoksulluk içinde büyüyen çocuklar( ilerideki dönemlerde yoksunluğun kendini sürekli olarak üreteceği bir grup olarak kilit önemde değerlendirilmektedir), göçmenler, etnik gruplar ve özellikle çingeneler, özürlüler, evsizler, insan ticaretine konu olanlar, bakım kurumlarında yaşayanlar, geçimlik tarım yapan aileler ve toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığa maruz kalan kadınlar olarak kabul etmektedir. Bu grupların sosyal dışlanma yaşadıkları temel olgular ise, istihdamdan dışlanmışlık (kilit öneme sahiptir), eğitimden dışlanmışlık, konuttan dışlanmışlık(hem nicelik hem nitelik anlamında), ulaşım ve sağlık özellikle de uzun dönemli sağlık bakım hizmetlerinden dışlanmışlık olarak sıralanmaktadır.
Anahtar Politika Öncelikleri: Tüm bu sorunlara karşı, AB, sosyal koruma ve sosyal içerme araçları olarak öncelikli olarak şu politika alanlarını saymaktadır: İşgücü piyasasına katılımı arttırmak( bu tüm üye devletler bazında en öncelikli politik araç olarak kabul edilmektedir); sosyal koruma sistemlerini modernleştirmek(özellikle hızla yaşlanan nüfus ve değişen istihdam biçimleri karşısında ciddi sorunlar yaşayan emeklilik sistemine ilişkin olarak çalışma yaşamını uzatmak ve bu alanda kamu emeklilik programları yanında özel emeklilik programlarını arttırmak); formal ve mesleki eğitimdeki dezavantajları ortadan kaldırmak;çocuk yoksulluğunu ortadan kaldırmak;insana yakışır barınma koşulları sağlamak; uzun dönemli sağlık bakım hizmetleri, sosyal hizmetler ve ulaşım hizmetlerine erişimi sağlamak; özürlü, etnik azınlık ve göçmenlerin topluma olan entegrasyonunu arttırmak ve ayrımcılık ile savaşmak .
Tüm bu politika araçlarının yaşama geçirilmesinde, üye ülkelerin refah devleti yapısındaki farklılıklar kabul edilmekte ve üye ülkeler bağlamında sosyal içerme programlarında rol alacak farklı aktörlere vurgu yapılmaktadır. Bu aktörler, farklı kamu kuruluşları, yerel ve bölgesel yönetimler, farklı sosyal paydaşlar(sosyal taraflar, STK’lar, girişimciler) olarak belirtilmekte ve bunlar arasındaki işbirliğine dikkat çekilmektedir. 2010 yılına kadar yoksulluğun ortadan kaldırılması için üye devletlerin ekonomi ve istihdam politikaları ararsındaki bağı güçlendirmeleri;uygulama kapasitelerini arttırmaları; öncelikle temel sorunlara odaklanarak, daha ulaşılabilir amaçlar ortaya koymaları; uygulanan politikalar için izleme ve değerlendirme yöntemlerini güçlendirmeleri beklenmektedir. Komisyon ise, birlik düzeyinde farklı sosyal içerme amaçlarını ve yöntemlerini uyumlaştırmak, açık koordinasyon yöntemini güçlendirmek, yapısal fonların kullanımı ve ortak gösterge ve veri kaynaklarını geliştirmek ile sorumlu tutulmaktadır.
Özet olarak, AB kendi ekonomik ve sosyal gereksinimleri doğrultusunda sosyal dışlanmayı çok boyutlu bir yaklaşımla tanımlarken, sosyal koruma ve içerme yaklaşımında özellikle tek bir değişkene o da istihdam edilebilirliği arttırmaya verdiği önemi öne çıkararak, daha net bir tutum sergilediği görülmektedir. Ancak, uygulamada gelinecek noktayı, AB’nin sosyal politikasının gelişim özellikleri dikkate alındığında kestirmek o kadar kolay olmamakla birlikte, en azından birlik düzeyinde ortak bir strateji anlamında, sosyal içerme araçlarının çok kısa süre içinde yaşama geçirilmesi pek olanaklı görülmemektedir. Bu noktada, Türkiye’nin ise, tüm düzeylerde öncelikle kendi özgün sosyal gereksinimleri çerçevesinde sosyal dışlanma olgusunu ve içerme stratejisi hakkında hızla düşünmeye başlaması gerekmektedir.
____________________
Kaynakça:
Commission of European Communities(2005), Joint Report OF Social Protection and Social Inclusion.
Erdoğdu, S(2004), “Sosyal Politikada Avrupalı Bir Kavram: Sosyal Dışlanma”, Çalışma Ortamı, Sayı:75.
Estivill, J(2003)., Concepts and Strategies for Combating Social Exclusion: An Overview, ILO Publication.
Saith,R(2001),” Social Exclusion: The Concept and Application to Developing Countries”, Queen Elizabeth House, University Of Oxford, Working Papers Series Report.
Silver,H(1995), “Reconceptualizing social disadvantage: Three Paradigms of Social Exclusion”Social
Exclusion.Rhetoric,Reality,Responses içinde, ed:Rodgers vd, IILS Publications, s:57-80.