(Korkut Boratav ve Sedat Işık’la söyleşi)
Çalışma Ortamı Dergisi, Sayı : 65 Yıl : Kasım Aralık 2002
Yeni dünya düzeni veya daha yaygın kullanımıyla ‘küreselleşme’ terimi günümüzde çok sık kullanılan bir kavram oldu. Ancak kavramı kullananların kavramdan aynı şeyi anladıkları kesin değil. Kavramdan kimin ne anladığı gözleri bağlı birinin bir fili hortumundan tutarak onu tanımlama çabasına benzetilebilir. Küreselleşme, ekonomik ve sosyal anlamda ulus devletlerin refah seviyelerinde bir artışa mı yoksa gelir dağılımının gelişmiş ülkeler yararına bozulmasına mı neden olmakta? Küreselleşme, tüm toplumsal katmanların bilgiye ve teknolojiye ulaştığı küresel demokratik bir köyün mü yoksa George Orwell’in ‘1984’ isimli kitabında dünyaya hükmeden o ‘büyük birader’in yaratıcısı mı? Aynı kavramdan bu şekilde farklı sonuçlara ulaşma çabası daha da sürdürülebilir. Bunun arkasında büyük ölçüde küreselleşmenin beraberinde getirdiği ekonomik ve sosyal değişimin toplumsal katmanları farklı düzeylerde etkilemesi yatmaktadır. Günümüzde bu etkinin çeşitli yapısal uyum programlarıyla yeni dünya düzenine dahil olmaları istenen gelişmekte olan ülkeler üzerinde derinden hissedildiği de bir gerçek. Ulusal olan her şeyin olumsuzlandığı günümüzde bir kavram var ki hala önemini korumaya devam ediyor. Bu, günümüzde gelişmekte olan ülkelerin birçoğundan terk etmesi istenen ulusal bağımsızlık konusudur. İşte küreselleşme ve bağımsızlık gibi önemli bir konuyu düşünce atölyesinde iki değerli bilim insanın katılımıyla tartıştık. Prof. Dr. Korkut Boratav ve Prof. Dr Sedat Işık düşünce atölyesinde konunun önemli yanlarına ışık tuttu. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden söyleşiye katılan Prof. Dr. Sedat Işık konuşmasına gelişmekte olan ulusların tarihte görülmemiş bir ikilem içinde bırakıldıklarını belirterek başladı. Buna göre gelişmekte olan ülkeler ya ulusal egemenliklerinden büyük ölçüde fedakarlık yapmak ya da ulusal egemenliklerini etkin bir biçimde kullanmak durumunda kalmaktadırlar. Prof. Sedat Işık bu konuda şu ifadede bulundu:
“Hiçbir dünya ulusu egemenliklerinden vazgeçmek ya da onu kullanmak ikilemi içinde değildirler. Tek seçenekleri vardır. O da egemenliklerine bütünüyle sahip çıkmaktır.”