Türkiye’nin Nüfussal Dönüşümü Üzerine Bir Görüş

Türkiye’nin Nüfussal Dönüşümü Üzerine Bir Görüş
(Çalışma Ortamı Dergisi, Temmuz Ağustos 2016 Sayı: 147)

Nüfussal dönüşüm kuramı,1940’lı yıllarda beş evreli olarak ortaya atıldı, daha sonra üç evreli olarak benimsendi1. Kurama göre tarihte tüm toplumların uzun dönem olarak yaşadığı ilk evrede doğum-ölüm hızları çok yüksek olduğu için, düşük hızlı bir nüfus artışı gerçekleşti. İkinci evre, sanayileşmeye başlayan Avrupa ülkelerinde sağlık koşullarının iyileşmesi, yaşam standardının göreli olarak artması sonucu ölüm hızlarının düşmesiyle başladı. İzleyen yıllarda sağlık koşulları ile yaşam standardı doğurganlığı da azalma yönünde etkiledi. Doğum-ölüm hızlarındaki farklılıktan ötürü ikinci evrede nüfus en çok %1.2 düzeyinde artışını sürdürdü. Üçüncü evrede ise doğum-ölüm hızları arasında düşük düzeyde yeni bir denge kuruldu, nüfus artış hızı azaldı. Kuramın öngörüsüne göre bu evreden sonra doğum hızı, yaşlanan nüfustan ötürü artacak ölüm hızlarının altına inecek, göçe kapalı toplumlarda nüfus azalmaya başlayacaktı. Günümüzde nüfusun azalması, doğum-ölüm farkı olarak bazı Avrupa ülkeleri ve ABD için geçerli; fakat bu ülkeler uyguladıkları nitelikli nüfusu ülkelerine çekme politikaları ile nüfuslarının azalmasını şimdilik durdurmayı başardılar.

İstatistiklerle Çocuk-2014: Mızrak Çuvala Sığmamış

Giriş Yerine…

2015’in Nisan ayında TÜİK, “İstatistiklerle Çocuk-2014” adlı istatistiki derleme çalışması yayımladı. Çalışmadaki veriler başka araştırma verilerinden damıtılarak, seçilerek düzenlendiği için yalnızca buzdağının görünen kısmını göstermektedir. Veriler, bir birey olarak çocukların herhangi bir durumuna, gerçekliğine ilişkin, ayrıntılı, incelikli değerlendirmeler yapılmasını sağlayacak açıklıkta değildir1. İstatistiki verilerdeki “bilginin doğruluğu, geçerliği ve güvenirliğinin yanı sıra bu bilgiden üretilecek politik kararların toplum yararına çözümler getirmesi temel ilke” (Peker, 2009) olmalıdır. Bu noktadan bakıldığında, TÜİK’in çalışmasında, Alpaslan Işıklı’nın özdeyişinde olduğu gibi “Mızrak çuvala sığdırılmaya çalışılmış.” Çalışmada, Birleşmiş Milletler’in (BM) Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi’nde2 (ÇHS) belirtilen hakların en temeli sayılan çocuğun bir birey olduğu ilkesinin pek de onaylanmadığı anlaşılmaktadır.

Türkiye’de Mülteci Çocuk Olmak

Türkiye’de Mülteci Çocuk Olmak

Eski dönem tarih araştırmaları ve çalışmaları daha çok bir olay veya durumun gerçekten geçmişte yaşanıp yaşanmadığı, yaşandıysa nasıl yaşandığı ile ilgilenmiştir. Akademik anlamda bu bakış açısı geçirdiği paradigma değişikliği ile bugün, bir olayın yaşanıp yaşanmadığının kesinliği ile ilgilenmekten çok bu olay veya durumun -gerçekten gerçekleşmemiş olsa bile- toplumda, siyasal alanda veya ekonomide yarattığı etkiyi ve buna bağlı değişimi odak almaya başlamıştır.

Bugün Suriye’de yaşananların daha iyi anlaşılması için iç savaşın nedenleri çok iyi araştırılmalıdır. Bu çalışmanın asıl hedefi başlı başına bu araştırmayı yapmak olmamakla birlikte; nedeni veya nedenleri ne olursa olsun, bu durumun öncelikle Suriye’yi, daha sonra da çevresindeki diğer ülkeleri etkilediği kabul edilmektedir. Bu çalışmada; öncelikle sığınmacı çocukların; sığınmacılar arasındaki dağılımı, Türk mülteci mevzuatının durumu ve sığınmacı çocukların Türkiye’de çocuk haklarının hangilerinden nasıl faydalanabildikleri birkaç örnek çalışma ile anlatılmaya çalışılacaktır. Daha sonra da durum toplumsal açıdan ele alınmaya çalışılacaktır.

Takke Düştü …

Takke düştü, kel göründü” sözü, bir şeylerin örtbas edilmesi için yapılanların, sonuç vermemesi ve “gizlenen”in farkedilmesini anlatır. AKP iktidarında, bu takke o kadar çok düştü ki… Ama bunu yapanlar, eğilip o takkeyi yerden almaktan bıkmadı.

İktidarın söz ve eylemlerindeki tutarsızlığın son örneği, kamu kesimindeki taşeron işçilerinin kadroya alınması “sözü”dür. “Kadroya alınacaksınız” dendiğinde, taşeron işçisi için memur güvencesine kavuşma ve emekli olana kadar iş, ekmek garantisi anlamına geliyor. Ama iktidar aynı şeyi kastetmiyormuş.

Her şeyden önce seçmece bir yaklaşım var.

Aslında Kaşınan Kim?

Bir varmış bir yokmuş. Dünyanın bir yerinde “başını kuma gömenler ülkesi” varmış. Bir tehlike gördüğünde ya da korktuğunda, hemen insanlar başlarını kuma gömerlermiş. Sanırlarmış ki, öyle yaparlarsa, canavar onları görmez, yanlarından geçer gider. Bazen düşündükleri gibi olurmuş. Onlar da sanırlarmış ki, canavar onları görmedi. Sevinirlermiş. Herkese kendileri gibi yapmalarını öğütlerlermiş. Zaten canavarın da istediği buymuş. Herkesin başını kuma gömmesini, yaptıklarını ettiklerini görmemelerini, kötülük kendilerine ulaşana kadar sessiz kalmalarını istermiş.

Böylece bu masal ülkesinde bir çok canavar yaratılmış. Bu canavarlardan birinin adı da “iş kazaları”ymış. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi.

2014 İş Kazalarının Maliyeti

Ülkemizde iş kazaları ve meslek hastalıkları ile ilgili, oldum olası, eksik bilgilerimiz olmuştur. Bunun başlıca nedenleri, kayıt dışı istihdam, gözden kaçırma çabası ve sosyal sigorta yasalarındaki tanımlarındaki sınırlılıklardır.

Kayıt dışı istihdam vs nedeniyle “ölüm” dışındaki iş kazalarıyla meslek hastalıkları kolayca gözlerden kaçırılabilmektedir. Sosyal güvenliğin kapsamı ve özellikle farklı kümelere (5510 sayılı yasa, madde 4-a,b,c), farklı normlar uygulanması da, kapsam konusunda önemli sınırlılıklar getirmektedir.

SGK istatistiklerinden söz ettiğimiz zaman, özünde yasanın 4-a olarak nitelenen ücret karşılığı çalışanlara (eski SSK), ilişkin iş kazaları ve meslek hastalıkları ile ilgili bilgilerle karşılaşmaktayız. Öte yandan, iş kazalarının görünür karakterine karşın, meslek hastalıklarının gizli ve yıllar sonra ortaya çıkabilen karakteri dolayısıyla, çoğu meslek hastalığı tanı konulmadan gözlerden kaçıp gitmektedir.

Bu yazımızda da, iş kazası istatistiklerine, bu kısıtlarla ve özellikle toplumsal maliyeti açısından yaklaşacağız. Ama bunun hiç yoktan iyi olduğunu düşünmekteyiz. En azından elde edilenleri ve kısıtlılıkları tartışma olanağı bulmaktayız. Meslek hastalıklarını başka bir yazıda ele almayı düşündük. Çünkü meslek hastalıklarının toplumsal maliyeti tartışmaları bambaşka özellikler taşımakta ve daha çok onun “gözden kaçırılması” olgusu ile açıklanmaktadır.

Kırk Katır mı? Kırk Satır mı?

Ülkemizde iş kazaları ve meslek hastalıkları ile ilgili, oldum olası, eksik bilgilerimiz olmuştur. Bunun başlıca nedenleri, kayıt dışı istihdam, gözden kaçırma çabası ve sosyal sigorta yasalarındaki tanımlarındaki sınırlılıklardır.

Kayıt dışı istihdam vs nedeniyle “ölüm” dışındaki iş kazalarıyla meslek hastalıkları kolayca gözlerden kaçırılabilmektedir. Sosyal güvenliğin kapsamı ve özellikle farklı kümelere (5510 sayılı yasa, madde 4-a,b,c), farklı normlar uygulanması da, kapsam konusunda önemli sınırlılıklar getirmektedir.

SGK istatistiklerinden söz ettiğimiz zaman, özünde yasanın 4-a olarak nitelenen ücret karşılığı çalışanlara (eski SSK), ilişkin iş kazaları ve meslek hastalıkları ile ilgili bilgilerle karşılaşmaktayız. Öte yandan, iş kazalarının görünür karakterine karşın, meslek hastalıklarının gizli ve yıllar sonra ortaya çıkabilen karakteri dolayısıyla, çoğu meslek hastalığı tanı konulmadan gözlerden kaçıp gitmektedir.

Bu yazımızda da, iş kazası istatistiklerine, bu kısıtlarla ve özellikle toplumsal maliyeti açısından yaklaşacağız. Ama bunun hiç yoktan iyi olduğunu düşünmekteyiz. En azından elde edilenleri ve kısıtlılıkları tartışma olanağı bulmaktayız. Meslek hastalıklarını başka bir yazıda ele almayı düşündük. Çünkü meslek hastalıklarının toplumsal maliyeti tartışmaları bambaşka özellikler taşımakta ve daha çok onun “gözden kaçırılması” olgusu ile açıklanmaktadır.

Ah Şu Kıdem Tazminatı Olmasa …

Bir yasa tasarısı gündeme getirildiğinde, öncelikle dönemin özellikleri gözönüne alınarak değerlendirilmelidir. İçinde bulunduğumuz dönemin karakteristik özelliklerini şöyle sıralayabiliriz :

  1. Kazık Daima Vatandaşa.
  2. Günü birlik yaşa, yarını düşünme.
  3. İnsanları açlık korkusu ile terbiye et.
  4. “Daha fazla kar” için yapılmayacak yoktur.
  5. “Daha fazla istihdam”dan kaçmak en iyisidir.
  6. Örgütlenmenin kırıntısını gördüğünde ezeceksin.
  7. Dev gibi olumsuzlukları saklamak için, küçük olumlulukları vatandaşın gözüne sokacaksın vs.

Bugünlerde yeniden kıdem tazminatına bir çeki düzen vermek amacıyla ortaya sürülmeye çalışılan bir yasa tasarısı var. Yukarıda sıraladığımız, dönemsel özelliklerin ışığı altında, bu yasa tasarısından, işçiler lehine bir kazanım beklemek olanaksızdır. Böyle bir “sözde yenilenmenin” bir tek bir kazananı vardır; o da “işveren”lerdir. Ne gerekçelerin ve ne de maddelerin ayrıntısına girmeden baştan masayı oturmayı reddetmek en doğrusudur.

Başını Kuma Gömenler Ülkesinden Eski Masallar

Masal bu ya. Dünyanın bir köşesinde, bir tehlike gördüğünde ya da korktuğunda “başını kuma gömenler ülkesi” varmış. Daha önceki yazımı okuyanlar bu ülkenin özelliklerini anımsayacaklar ve yine tıpkı Türkiye’deki gibi diyecekler.

Neyse ki, bunun ayrıksı durumları (istisnaları) var. Ve bu ayrıksı durumlar, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına kadar dayanıyor.

Bu eski masalları size ulaştırmak için, “başını kumdan çıkaran” ve “canavar”larla mücadele edenlerin portrelerinden yararlanacağız.

Kayıp çocukluk, ipotekli gelecek…

Boko Haram örgütü, çocuklara yönelik vahşiliklerinde, sınır tanımıyor. Bu örgüt Nijerya’da, 10 yaşındaki bir kız çocuğun üzerine yerleştirdiği bombaları, bir Pazar yerinde patlatarak, çocukla birlikte 20 kişiyi daha öldürmüş ve patlamada bir o kadar kişi de ağır yaralanmıştır.i Görgü tanıkları, bu küçük kızın, patlamadan önce, olacaklar hakkında hiçbir fikrinin olma olasılığının bulunmadığını söylemiştir.ii

Geleceğin Yeniden Hayalini Kur*

* UNICEF Dünya Çocuklarının Durumu Raporu 2014

**

UNICEF, her yıl, dünya genelinde çocukların durumuna ilişkin bir rapor yayınlamaktadır. Bu yazı, UNICEF’in “geleceğin yeniden hayalini kur” başlıklı en son raporununi özet bir çevirisidir. Rapor, öncelikle, 2050 yılına kadar dünya nüfusunun 10 milyar kişiyi bulacağını ve bunun 2,6 milyarının 18 yaş altı çocuklardan oluşacağı saptamasını yaparak başlamaktadır. Bugünün çocuklarının, örneğin, 25 yıl önce söz konusu bile olmayan olanaklara sahip olarak dünyaya gelmesine karşın, bunlardan yararlanma konusunda fırsat eşitliğinin olmadığına vurgu yapılmaktadır. En temel ve de çocukları birçok olanaktan yararlanmaktan alıkoyan sorunlardan biri, çocukların yasal nüfus kaydının bulunmamasıdır. Dünyaya gelen her üç çocuktan birinin nüfus kaydı yapılmamaktadır.

Çocuklara dair haberlerden çocuklar haberdar mı?

Dünya genelinde çocukların içinde bulunduğu kötü koşullar hakkında birçok basın-yayın organında sayısız haber yer almaktadır. Acaba bu haberler çocuklara ilişkin çıplak gerçekliği ortaya koyuyor mu, yoksa gerçekliği yerleşik birtakım bakış açılarının kavrayış biçimine uygun olarak ortaya koyup çocuklar ikinci plana mı itiliyor?

İş Sağlığında Dört Yönetmelik ve İşyerinde Doktor

İŞ SAĞLIĞI GÜVENLİĞİ

İş Sağlığında Dört Yönetmelik ve İşyerinde Doktor

İşveren, işyerindeki sağlık ve güvenlikten tümüyle sorumludur. Bu sorumluluk hiç bir şekilde devredilemez. Ama bu her şeyi, işverenin bilmesi ve uygulaması anlamına da gelemez. Sözgelimi, işçilerin sağlık durumlarının gözetimi için, “tıp öğretimi” gerektiğine göre, bunun için bir yardımcı tutması zorunludur. İşte işyeri hekimliğıi bu zorunluluktan doğmuştur.

İşyerlerinde işyeri hekiminin, işverene yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde yardımcı olması konusu değerlendirirken üzerinde durulması gereken “olmazsa olmaz” özellikler şunlardır :

Bir Barış Çağrısı : Damdan Düşen Halden Bilir

Bir Barış Çağrısı :

Damdan Düşen Halden Bilir.

Nasreddin Hoca, “Damdan Düşen, Halden Bilir” sözüyle, deneyimleri gözardı edenleri eleştirir; onların getirdikleri çözümlerin yetersizliğini vurgular. İki büyük dünya savaşı yaşamış olan Dünya’nın bu acı deneyimi, bir çok dersler çıkarılan bir evredir.

Barış ie ilgili en önemli üç belge hemen 2.Dünya Savaşı’nın sonunda imzalandı. Her satırı derslerle dolu ve bir daha savaş olmamasının yolunu gösteren belgelerdi bunlar:

TERZİ KENDİ SÖKÜĞÜNÜ DİKEMEZ

“Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü” Dergisi, Aralık-Ocak-Şubat 2014-2015 No.33

TERZİ KENDİ SÖKÜĞÜNÜ DİKEMEZ

(Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi ve Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Genel Yönetmeni)

Sağlık alanında çalışanlar doktoru olsun, hemşiresi olsun, ebesi olsun, bir çok sağlık ve güvenlik tehlikesi ile karşı karşıyadır. Ama bunlara karşı alınacak önlemleri, tek başına, onun düşünmesi ve uygulanması için kovalaması beklenmemelidir. Bundan ötürü, onun “kendi söküğünü dikemeyeceğini” başlık olarak seçtik. Sağlık çalışanlarının karşı karşıya oldukları sağlık ve güvenlik tehlikelerini tanımlayıp, değerlendirmek ve insanı etkilememesi için alınması gereken önlemleri önermek ve aldırtmak, “işveren tarafından görevlendirilen” ve “çalışanlar-çalışan temsilcileri tarafından denetlenmesi gereken” işyeri hekimleri ile iş güvenliği uzmanlarının görevidir.

İfade ve Hak Arama Özgürlüğü

İfade ve Hak Arama Özgürlüğü

GENÇLİK FEDERASYONU

2. GENÇLİK KURULTAYI PROGRAMI

YÜZYÜZE VE ŞİDDETSİZ…

ÖRGÜTLENME, TOPLANMA, GÖSTERİ, İFADE,

HAK ARAMA ÖZGÜRLÜKLERİ ve TEHLİKELERİ…

(14 Kasım 2013, Ankara)

Kişinin kendi kafasından geçeni duyurması bireysel bir eylem – bireysel bir özgürlük sanılır. Bu böyle değildir. Toplum bireylerinin düşüncelerini açıklamalarında “kamu yararı” vardır ve toplumsal yaşamın “olmazsa olmazı”dır.

I.BÖLÜM

2014 İş Kazalarının Maliyeti

2014 İş Kazalarının Maliyeti

Ülkemizde iş kazaları ve meslek hastalıkları ile ilgili, oldum olası, eksik bilgilerimiz olmuştur. Bunun başlıca nedenleri, kayıt dışı istihdam, gözden kaçırma çabası ve sosyal sigorta yasalarındaki tanımlarındaki sınırlılıklardır.

Kayıt dışı istihdam vs nedeniyle “ölüm” dışındaki iş kazalarıyla meslek hastalıkları kolayca gözlerden kaçırılabilmektedir. Sosyal güvenliğin kapsamı ve özellikle farklı kümelere (5510 sayılı yasa, madde 4-a,b,c), farklı normlar uygulanması da, kapsam konusunda önemli sınırlılıklar getirmektedir.

SGK istatistiklerinden söz ettiğimiz zaman, özünde yasanın 4-a olarak nitelenen ücret karşılığı çalışanlara (eski SSK), ilişkin iş kazaları ve meslek hastalıkları ile ilgili bilgilerle karşılaşmaktayız. Öte yandan, iş kazalarının görünür karakterine karşın, meslek hastalıklarının gizli ve yıllar sonra ortaya çıkabilen karakteri dolayısıyla, çoğu meslek hastalığı tanı konulmadan gözlerden kaçıp gitmektedir.

“Ya Ben Çocuk Değilim, Ya Siz Büyük Değilsiniz”

Ya Ben Çocuk Değilim, Ya Siz Büyük Değilsiniz”

İnsan beyni ve onun uzantısı olan emeği, insanlığın en önemli hazinesi olma özelliğini sürdürüyor.

“Bilgi paylaşıldıkça zenginleşir” ilkesinden yola çıkarak, geniş kitlelerin, en iyi ve en ileri eğitimi alması beklenirken gördüğümüz şudur : Günümüzde, iktidarların sınıf temelli yaklaşımları, eğitim sistemini “toplum için” olmaktan çıkarıp, “siyaset ve küresel çıkarlar” için alet olmaya itmektedir. Seçilmiş beyinlerin ileri eğitimi, beyin gücünü küreselleşmenin merkez ülkelerine çekerken (tıpkı zenginlikleri olduğu gibi); kitlelerin büyük bölümü eğitilirmiş gibi yapılmaktadır.

Bu aldatmacanın farkına varan genç beyinlerimiz, bireysel kurtuluş olanakları aramaktadır. Eğer aileniz dar gelirliyse ve size başka bir seçenek sunulmamışsa, kısa yoldan yaşama atılmak zorundasınız. Meslek liselerine ulaşamıyorsanız, erken yaşta çalışma yaşamına atılıp; hem günü kurtarmak ve hem de geleceğinizi kurmak zorundasınız. Ne pahasına olursa olsun çalışmak zorundasınız.

İŞ SAĞLIĞI GÜVENLİĞİNDE HÜKUMETİN ÇIKMAZI : İŞÇİ SENDİKALARI

İŞ SAĞLIĞI GÜVENLİĞİNDE HÜKUMETİN ÇIKMAZI :

İŞÇİ SENDİKALARI

Avrupa Birliği Çerçeve Direktifi’nin (89/391) üzerinde ağırlıkla durduğu iş sağlığı güvenliği sorunlarının çözümünde işçi katılımı, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası ve sonrasında hakkettiği yeri bulamamıştır.

6331 sayılı yasa hala iş sağlığı güvenliği sorunlarının çözümünde tepeden inmeci yaklaşımların başarılı olacağına inanmaktadır (Yasanın diğer çıkmazları için bakınız: Fişek A.G. : YENİ DÖNEMDE (6331 s.k.sonrası) DEĞERLENDİRMELER, Çalışma Ortamı Dergisi Sayı : 130-132, Eylül 2013-Şubat 2014 ve www.isguvenligi.net) Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) iş müfettişlerinin ceza tehdidinin, işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanlarının işyerindeki “tek yanlı ve buyurgan” çabalarının, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önüne geçeceği varsayımı, yasa koyucuda da vardır.

Www.isguvenligi.net aracılığı ile yaptığımız ankette konuyla ilgilenenlerin bu beklentiye kapılmadıkları anlaşılmaktadır. “Tek başına işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı istihdamının sağlanması, işyerlerinde iş kazalarıyla meslek hastalıklarının önüne geçer mi?” sorusuna verilen yanıtların dağılımı şöyledir (Erişim : 10 Kasım 2014) :

SOSYAL İYİLİK HALİ

SOSYAL İYİLİK HALİ

Hastalık, tıp bilimini ilgilendirir. Bırakalım doktorlar uğraşsın. Ama sağlık, hem tıp bilimlerinin ve hem de sosyal bilimlerin önemli bir konusudur. Çağdaş sağlık anlayışının en olgun tanımını, 1948’de imzalanan Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Anayasası’nda buluyoruz. Bu aynı zamanda 1961’de yayınlanan “Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun”da da yinelenmektedir. Şöyle diyor : “Sağlık, yalnızca hastalık ve sakatlığın olmayışı hali değil; bedensel, ruhsal ve sosyal yönden iyilik halidir”.

Burada önemle üzerinde durulması gereken nokta, tek başına bedensel ve ruhsal iyilik halinin, “sağlıklı” olmak için yetmemesidir. “Sosyal iyilik hali” ile tamamlanması zorunludur. Bunu yapmak için, önce sosyal iyilik halinin ne olduğunu aydınlatmaya çalışalım.