Zor Durumda Kalan Üniversite Öğrencileri

BÜYÜTEÇ

( Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri öğrencileri )

Zor durum değişken bir kavramdır. Herkes için aynı anlamı taşımadığı gibi, herkesin zorluklar karşısındaki davranışı da aynı olmuyor. Üniversite öğrencilerine yönelik uyguladığımız soruşturmalarda, bir yandan okullarında tutun uğraşı veren öğrencilerin bir yandan da öğrenim-dışı etmenlerle yüzyüze olan mücadelelerine açıklık getirmeye çalıştık.

Öğrencilerin kendi sorunlarına yaklaşımları …
Her şeyden önce, “sosyal güvenlik” diyebileceğimiz şemsiyenin çok dar ve öğrencilerin zor durumlarını kapsamaktan çok uzak olduğunu gördük. Çünkü, sosyal güvenliğin, yalnızca hastalanıldığında akla gelmesi ve herkesi kapsamaması kanıksanmıştır.

Sosyal güvenlikten öğrencilerin beklentisi sorulduğunda, 58 öğrenciden, 37’si “hastalandığında tedavi” isteğini dile getirmiştir. “Sosyal devlet olanaklarının sunulması” beklentisini dile getiren ise, yalnızca 8 öğrencidir.

Olağan gidişi içerisindeki bir yaşantı, insanın tek başına ayakta durabileceğini düşündürebilir. Ama insanın gücünü aşan, tek başına kaldıramayacağı durumlar vardır. Öyle ki, yalnız olmadığını bilmek bile, bazen büyük bir destektir. Algılar ve direnç, kişiye göre değiştiği gibi, yaşa göre de değişiklik gösterebilir. Biz 19-22 yaş dilimindeki üniversite öğrencilerine büyütecimizi yerleştirdik. Görüşülen her on öğrenciden 9’u “zor durum” yaşadığını söyledi. Tanımladıkları zorluklar şunlardı :

  • Ailesinden uzak olmak
  • Okulda derslerinde sorun yaşamak
  • Ekonomik sıkıntılar
  • Kız arkadaş bulamama.

Zor durumla karşılaştıklarında soğukkanlı davranıp davranmadıklarını sorduk. Bu soruya verilen yanıt, kişinin karakterine, deneyimlerine, yaşadığı yöreye göre değişmektedir. Ancak, ekonomik sıkıntıların daha büyük paniğe neden olduğu da sıklıkla görülmektedir. Zor durumda kalanların, yanlarında olmasını istedikleri dört şeyin ne olduğunu sorduğumuzda, ortaya çıkan sonuç şöyle : Arkadaş, aile, para, telefon.

Zor durumla karşılaştıklarında kime başvurduklarını sorduk. Verilen yanıtlar arasında “aile”sine başvurma başta gelmektedir. Bunun nedeni, öğrenci olmalarının yanında, hala gelenekçi toplumun özelliklerini taşımalarından kaynaklanmaktadır.

Zor durumda kalan kişiler, genellikle, hemen sevdikleri, güvendikleri insanları aramaya koyulurlar. Onların sesini duymak bile insanları biraz olsun rahatlatır. Özellikle bu insanların verecekleri öneriler, oldukça önemsenmektedir. Ama yine de, zor durumdan nasıl çıkacaklarına, öğrenciler, kendileri karar vermek istiyor; yaşamlarına karışılmasını istemiyorlar. “Düşünerek çıkış yolu bulup, doğru adımları atabiliriz” düşüncesi yaygın.

Buna karşın sosyal güvenlik sisteminden öğrencilerin yeterince haberdar olmadıkları da soruşturmada ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, “aile”sinden başka, başvuracak bir seçenek de bilmemektedir. Sosyal güvenlik bir “lütuf” olarak görülürken; bir insan hakkı olduğu gözardı ediliyor.
Gözardı edilen bir başka olgu da nimet-külfet dengesi … Öğrencilere, sosyal güvenlik sisteminde olumlu ve olumsuz buldukları sorulmuştur. Olumlu bulunanlar şöyle sıralanmaktadır :

  • 18 yaşına kadar herkesin muayene olabilme olanağı
  • Tedavi hizmetlerine kolay erişim
  • Özel hastanelerde muayene olanağı
  • İlaçlarını her eczaneden alabilme kolaylığı.

Olumsuzluklara gelince :

  • Emeklilik sistemi ve emeklilik yaşı
  • Sosyal güvenliği olmayanların durumu
  • Bazı ilaçların SGK tarafından karşılanmaması
  • Devlet hastanelerindeki yetersizlikler
  • Eczanelerde ödenen hasta muayene ücretleri.

Öğrencilerin, sosyal güvenlik elde ettikleri her olumluluğun (nimet), mutlaka bir karşılığı olacağını ve bir olumsuzlukla (külfet) dengelenmesi gerektiğini düşünmemeleri şaşırtıcı. Yine şaşırtıcı olan, sağlık konusundaki istemlerin, hep hastalandıktan sonraki evreye yönelmiş olması. Hastalıklardan korunmanın olanaklı olduğunu düşünen yok gibi. Benzer bir şekilde, sosyal güvenliğin yalnızca “yoksul, muhtaç” olanları ilgilendirdiğini sanıyor. Bu dikkat çekici bir noktadır.

Türkiye’de öğrenimlerini sürdüren yabancı öğrencilere gelince …
Evinden uzakta olmak… Aynı ülkede olduğun zaman bile çekilmez olan bu olgu, yabancı bir ülkeden geldiğin zaman daha ağır geliyor. Onun için, Türkiye’de okuyan yabancı öğrencilere “zor durumda kaldığınız zaman …” diye başlayan bir soru sormak anlamsız geliyor; çünkü onlar her zaman zor durumda. Ama onların sorunlarını anlamaya çalışmak ve zor durumlarda nasıl çözüm yöntemleri ürettiklerini öğrenmek o derece anlamlı…

“Zor durumda kalınca neler yaparsınız?” sorusunu yanıtlayan 18-24 yaşları arasındaki 20 yabancı öğrenci, şu ülkelerden gelmişlerdi : Azerbaycan, Bangladeş, Moğolistan, Arnavutluk, Güney Kore, Türkmenistan, Almanya, Makedonya, Uganda, Afganistan ve Irak. Bu öğrenciler Ankara Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi ve ODTÜ’ye dağılmışlardı.

Soruşturmaya yanıt veren 20 yabancı öğrencinin 6’sı yurtta 14’ü arkadaşlarıyla birlikte evde kalmaktaydı. Evde kalanların üçte biri, yangın ve hırsızlıklara karşı önlem almışlardı.

Bu öğrencilerin 10’u burslu okumakta, 7’si ailesinden katkı almakta, 3’ü ise çalışarak (1’i geçmişteki çalışmasından edindiği birikimle) geçimini sağlamaktadır. Bunlara ek olarak 2 öğrenci de ek gelir elde edebilmek için çalışmaktadır. Yabancı öğrencilerin tümü, kamu sağlık olanaklarından karşılıksız yararlanabilmekteydiler; ama son iki ay içerisinde aylık 100 TL gibi bizim için büyük bir miktarda katkı payı uygulaması getirildiğini üzülerek görmekteyiz. Kendi ülkelerindeki sosyal güvenlik uygulamalarıyla Türkiye’deki karşılaştırıldığında, ikinciyi daha ileride bulanların sayısı 6/20’dir. Buna karşın, Türkiye’deki sosyal güvenliği yeterli bulanların sayısı da 6/20’dir.

Yabancı öğrencilerin, Türkiye’deki Sosyal Güvenlik Kurumu hakkında bilgileri azdır. Bunların yarısından azının sağlık hizmetlerinden hoşnut oldukları görülmüştür. Hastalandıklarında, pek çoğu, ilk başvurabilecekleri bir yakınları olmadığını, çevrelerinde ilaç topladıklarını ya da eczaneye başvurduklarını söylemektedirler. Çalışan bireyler, sosyal güvencelerinin olmadığı, başlarına gelebilecek kaza ve tehlikeden korunmak için önlem alamadıklarını belirtmektedirler.

Sonuç olarak …
Öğrencilerin sosyal güvenlik algıları ile bugün “zor” karşısında yaşadıkları arasında yakın bir ilgi vardır. Kendilerine bu ilişkinin gösterilmesi, değişimin kendilerine bağlı olduğu ve kimsenin “tek başına” ayakta kalamayacağının anlatılması gerekir. Yoksa “yaşadıkları yaşama ve öğrenim koşullarını” bile irdeleyemeyen, çıkış yollarını göremeyen bir öğrenci gençlik, ileride de bu aymazlığı sürdüreceklerdir. Zararı hepimize …