Yazar arşivleri

Salgın Koşullarında Market İşçilerinin Sağlığı ve Güvenliği: Karşılaştırmalı Bir Çalışma

Giriş

Covid-19 pandemisi sürecinde çalışmaya devam eden birkaç sektör çalışanı içerisinde market işçileri de yer alıyor. Market işçileri diğer sektörlerden farklı olarak hem birbirleri ile hem de markete gelen müşterilerle fiziki temasın yoğun olduğu/olabileceği ortamlarda çalışıyorlar.  Bu tür bir çalışma ortamı farklı sorunların yaşanma olasılığını da artırıyor. Market işçilerinin Covid-19 ile enfekte olması, sadece kendisi için değil, çalışma arkadaşları, ailesi ve markete gelen tüm müşteriler için riskler yaratır. Buradan hareketle, market işyerlerinde çalışanlara yönelik alınacak önlemlerin bireysel değil, aslında toplumsal bir nitelik taşıdığını söyleyebiliriz.

Bu çalışma Covid 19 sürecinde market işçilerinin çalışma koşulları ve işyerlerinde işçilerin sağlığını korumaya yönelik alınan önlemleri konu edinmektedir. Türkiye’de pandemiye ilişkin tartışmalarda temel/yaşamsal işleri yapan işçilerin sağlık ve güvenliğine yeterince önem verilmediği görülmektedir. Bunun bir yansıması olarak Türkiye’de market işçilerinin işçi sağlığı güvenliğini odağına koyan bir çalışma da bulunmamaktadır. Esasında benzer bir eğilimin dünyada da söz konusu olduğu söylenebilir. Bu alanda az sayıda çalışma vardır. Bunlardan biri de İrlanda’nın Mandate sendikasının araştırmasıdır[i]. Bu çalışmada Mandate sendikası tarafından gerçekleştirilen anketten yararlanılarak Türkiye’deki market işçilerini korumaya yönelik alınan sağlık güvenlik önlemleri ile taleplerinin analizinin yapılması amaçlanmaktadır. Bu amaçla öncelikle çalışmanın yöntemi hakkında kısa bir bilgi verildikten sonra bulguların analizi yapılacaktır.

Yöntem

Verilerin derlenmesinde 6 soruluk kapılı uçlu anket formu ve derinlemesine mülakat tekniklerinden yararlandım. Anket soruları Mandate Sendikasının İrlanda’da market çalışanlarına uyguladığı anketin Türkçeleştirilmiş halidir. Böylece, marketlerdeki çalışma koşulları ve alınan önlemlere ilişkin, ülkeler arası karşılaştırmaya uygun bir veri derlenmesi amaçladım.

Anket formunu online bir platform üzerinde hazırlandım. Öncelikle tespit edilen market işçileriyle yüz yüze görüşmeler yaptım, daha sonra bu görüşmelerden çalışanlardan elde edilen e-posta ve telefon gibi iletişim kanalarından kendilerine on-line anket formu gönderdim. Bununla birlikte, sosyal medya hesapları kullandım. Kimi zincir marketlerin hem firma düzeyinde hem de farklı firma çalışanlarının bir araya gelerek kurdukları ve deneyimlerini paylaştıkları Facebook grup sayfalarına kayıt olup, anketleri bu gruplardan market çalışanlarıyla paylaştım.  25 Nisan – 7 Mayıs tarihleri arasında bu şekilde toplam 205 market çalışanına ulaştım. Ayrıca 10 market işçisi ile derinlemesine görüşmeler gerçekleştirdim.

 

Bulgular

  1. İşyerlerinde koruma önlemlerine ilişkin önlemler yaygın bir şekilde ihlal ediliyor

 Pandemide en önemli tehlikenin çalışanların enfekte olması olduğunu ifade edebiliriz. Burada kritik olan ise marketlerde alınması gereken önlemlerin sadece çalışanlara değil, müşterilere de yönelik olmasıdır. İşyerinde alınan önlemlerin düzeyi Mandate verileri ile kıyaslaması aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

Grafikten Türkiye’deki market işçilerine yönelik alınan önlemlerin İrlandalı market işçilerine kıyasla daha kötü olduğu açıkça görülmektedir. İrlandalı market işçilerinin yaklaşık yüzde 83’ü alınan önlemlerin iyi ve üstü düzeyde olduğunu düşünürken, Türkiye’de ise tam tersi bir durum söz konusu ve ankete katılan market çalışanlarının yaklaşık %80’i alınan önlemlerin yetersiz olduğunu düşünmektedir.

Anket verileri, başta sosyal mesafe ve kalabalık kontrolü olmak üzere pandemiyle mücadelede ve işçi sağlığı alanında pek çok önlemin yaygın bir şekilde ihlal edildiğini göstermektedir. Aşağıdaki Grafik-2’de sorunun sadece Türkiye’de değil, İrlanda’da da market işçileri tarafından en çok dile getirilen sorun alanı olduğu görülmektedir.

Her iki ülkede de market içinde alınması gereken diğer önlem ve işçilere verilmesi gereken koruyucu donanımlara dair verilerinde benzer oranlarda çıkması dikkat çekici. Maske, eldiven, gözlük, koruyucu kalkan ve siperlik gibi kişisel koruyucu donanım temini yetersizdir. Farklı olarak, Türkiye’de çalışanlara el dezenfektanının yeterli düzeyde dağıtıldığı görülüyor.

Doğrudan müşterilere yönelik alınması gereken önlemler arasında olan kullanılan arabaların ve sepetlerin yeterince sterileze edilmediği de dile getirilmiştir. Bu aslında virüsün müşteriler arasında yayılmasına doğrudan etki eden ve önemsenmesi ve önlem alınması gereken bir konu. Bu sorunun İrlandalı market işçileri tarafından daha çok dile getirildiği grafikte görülmektedir.

Gerekli önlemlerin alınması kuşkusuz sadece el dezenfektanının ve maskenin dağıtılması olarak görülmüyor. Örneğin koronavirüse dair bilgilerin yanı sıra işçi sağlığı ve güvenliğine yönelik özel Covid-19 eğitimlerinin verilmesi gerekli. Diğer yandan risk analizlerinin yapılmış olması da önemli kuşkusuz.

“Bizlere maske ve dezenfektan dağıttılar”

“Bize koruyucu olarak maske ve dezenfektan dağıttılar”

“Bize koruyucu olarak maske ve dezenfektan dağıttılar. Bu konuda her hangi bir eğitim verilmedi. Sadece telefonlarımıza bazı belgeler gönderdiler bakalım diye”

“Eğitim derseniz doğrudan salgınla ilgili bir eğitim verilmedi. Bizde Şok Akademi var, oradan bizlere bazı belgeler gönderiyorlar okuyalım diye. Okumaya vaktimiz mi kalıyor sanki”.

“Şirket gerekli önlemleri alıyor gibi ama çalışanlarda bir korku var”.

“Bana göre sağlık çalışanlarından daha fazla riskli çalışıyoruz. Onlar daha çok koruyucu elbise gibi şeyler kullanıyor.  Ancak bize sadece maske verdiler. Eldiven gereksiz diyorlar ve vermiyorlar. Biz gelen her ürünü elimizle temas ediyoruz. Özellikle kasada çalıştığınızda, kağıt ve bozuk paralardan ellerimiz kapkara oluyor; virüs ve mikrop taşıma olasılığı çok yüksek. Nasıl eldiven kullanmayalım. Eldiven vermedikleri için kendi paramızla alıp kullanıyoruz”

“Bize de hastane çalışanları gibi olamasa da, Çin’de görüyoruz market çalışanlarının giydiği kıyafet  gibi koruyucuları bize de onlardan versinler”

Aşağıdaki Grafikte Sosyal mesafe ve kalabalık denetiminin ihlal edildiğini ifade eden işçilerin çalıştığı işyerlerinde alınan önlem düzeyini göstermektedir.

Çapraz verilerine baktığımızda sosyal mesafe ve müşteri kalabalığı denetiminin önlemlerin yetersiz alındığı marketlerde ihlal edildiği görülmektedir.

Sosyal mesafe ve kalabalık denetiminin ihlal edildiğini ifade eden işçilerin yaklaşık  yüzde 88’i yetersiz önlem alınan işyerlerinde çalışmaktadır. Bu veriden hareketle önlemlerin yetersiz olduğu marketlerde market içi denetimin de gittikçe güçleştiğini ifade edebiliriz.

Market içerisinde sosyal mesafeye uyulmadığı yapılan mülakatlarda da dile getirilmiştir:

Maskesiz gelenleri uyarın deniyor; ama içeri almayın denmiyor.  Çok az personelle çalışıyoruz. Biz vardiyada 2 kişi çalışıyoruz. Mal geldiğinde bir kişi onlarla uğraşıyor, birini de kapıya koyamıyoruz ki.  Kimseyi takip edemiyoruz.

“Müşterilere mağazalarda kalma süresi konmalı. Bakıyoruz adam girmiş 45 dakikadır içerde hala maskesiz dolaşıyor. Mağazalara müşteri sınır getirildiğinde müşterilerden fırça yiyoruz.”

Banka ve postane gibi yerlerde sıraya girip bekleyen müşteri, markete gelince aynı sabrı ve saygıyı market çalışanına göstermiyor. Bir de fırça yiyoruz

Müşteriler bir de çok agresif. İçlerinde işini kaybedenler var. Bu iyice gerilimi arttırıyor. Bazı müşteriler ta burnumuzun dibine giriyor.  Zaten personel yetersiz bir de müşteriyi denetlemeye yetişemiyoruz”.

Ankette verilen yanıtlarda da görüldüğü gibi Covid-19 sürecinde market işyerinde çalışan  işçileri korumaya yönelik gerekli önlemler yeterince alınmamıştır. Özellikle market işyerlerinin bu süreçte açık kalması ve yoğun talebin varlığı satış hacimlerini arttırmış ve işçiler, işverenlerine büyük kar elde ettirmişlerdir. Fakat buna karşın, bu işçilere yönelik işçi sağlığı ve güvenliği önlemi olarak da ifade edebileceğimiz Covid-19’a karşı korunma önlemleri çok yetersiz kalmıştır. El dezenfektanı hariç kişisel koruyucu donanımların da yeterince sağlanmadığı tespit edilmiştir.

Diğer yandan, işyerindeki hastalığın yayılmasına engel olmak adına market içerisindekilerin bir birine fiziken uzak durma (sosyal mesafe) kuralının ise marketlerde en çok ihlal edilen kural olduğu tespit edilmiştir.

Market içerisinde sadece çalışanlara yönelik değil, müşterilere yönelik de gerekli özenin gösterilmeği ve müşterilerce kullanılan araba ve sepetlerin temizliği ve işyeri hijyeninin de yeterince sağlanmadığı ankete katılanların verdikleri yanıtlardan görülmüştür.

  1. İşçiler ağır risk altında çalışmalarına rağmen gelir artışı şöyle dursun, kısaltılmış çalışma süreleri nedeniyle, ücret kaybı yaşıyorlar.

Bazı firmaların Covid-19 sürecinde çalışanlarına prim, ikramiye vb. fazla ücret vermeye başladı. Bunun temel gerekçesi bu süreçte karşı karşıya oldukları riski az da olsa tazmin etmek. Örneğin Amazon Covid-19 pandemisi süresince depolarında çalışan işçilerin saatlik ücretlerine 2 Dolar[ii], Sainsbury’s ve  Tesco ise çalışanlarına yüzde 10 ek zam yaptı[iii].

Aşağıdaki grafikte de görüldüğü gibi,  İrlanda da koronavirüs riskinin hüküm sürdüğü koşularda çalışmalarının karşılığında prim ödemesi şeklinde ek ücret aldıklarını ifade eden market işçilerinin oranı yüzde 43 ve bu oran Türkiye verisinin yaklaşık 8,5 katı.

İrlanda’da işverenin ek ödeme dışındaki diğer katkıları ile birleştirildiğinde işçilere yönelik risk ödemesi yapıldığını ifade edenlerin oranı yaklaşık yüzde 86. Türkiye’de ise işçilerin sadece çok küçük bir kısmı (%5) riske karşı ek bir ücret aldığını ifade etmiştir. Buna karşın, yüzde 66 gibi yüksek bir oranda işçi ise hayatları pahasına çalışmak zorunda kaldıklarını bu süreçte kendilerine her hangi bir ödeme veya indirimin yapılmadığını belirtmişlerdir. Diğer bir ifade ile Covid-19 pandemi sürecinde çalışmalarına karşın işçilere risk primi gibi zamlı ücret ödenmemiştir.

Çalışma süresindeki azalmaya karşın tam ücret alanların oranı ise yalnızca %9,36’dır. Azaltılmış çalışma süresine karşın tam ücret aldıklarını ifade edenlerin yüzde 40’a yakını işyerlerinde alınan önlem düzeyini iyi ve çok iyi seviyede değerlendirmiştir. Buradan ücret düzeylerinde bir değişiklik olmayan, diğer bir ifade ile ücretlerini kesintisiz tam alan işçilerin çalışma koşullarının da daha iyi durumda olduğu görülmüştür.  Görüşme yaptığımız bir işçi aynı sorunu “Sokağa çıkma yasağı nedeniyle maaşlarımızda kesinti yaptılar” ifadeleri ile dile getirmiştir. Yani çalışanların bir kısmında ücret artışı bir yana, tüm riskleri alıp çalışmalarına rağmen kısaltılmış çalışma süreleri nedeniyle ücret kayıpları yaşamıştır.

Aşağıdaki grafikte hiçbir katkı almayan işçilerin işyerindeki önlem düzeyleri görülmektedir. % 85’i alınan önlemlerin zayıf ve kötü olduğunu ifade etmiştir.

Market işçilerinin yoğun iş yüküne karşın, yeterli koruma tedbirleri alınmadan çalıştırılması, mülakat yaptığım işçiler tarafından da sıklıkla dile getirilmiştir.

“Bu süreçte iş yükümüz çok arttı. Müşteriler kıtlık olacakmış gibi alış veriş yapıyorlar. Bizim mağaza küçük, biz müşteri azalır derken daha da arttı. Biz normal zamanlarda 5 kişi ile çalışıyorduk. Bu yoğunlukta yeni personel de almadılar”

Virüs sürecinde işin artmasıyla uğraşırken bir de evlere servis hizmeti başladı. Aynı personelle bir de evlere servis yapmak zorunda bırakıldık. Halbuki bu görev tanımımızda yok. Zaten 3 kişiyiz bir de evlere servis çıktı onu da götürünce mağazada işler hiç yetişmiyor”.

Personel yetişmediği için fazla mesai yaptırılıyor. Yıllık 270 saat değil, neredeyse 500 saat fazla mesai yapıyoruz. Diğer mağazalarda arkadaşlarım var; bazı mağazalarda 5 gün boyunca aynı kişilerin 11 saat full çalıştığını ve aç kapa yaptığını ilettiler”.

İşçiler bu süreçte yoğun çalıştırılıyor. Buna karşılık %50 civarında ücret artışı talep ediyorlar.

Grafikte de görüldüğü gibi Türkiye’deki işçilerin ek ücret beklentisi İrlandalı işçilerin beklentisinin iki katı düzeyindedir. Burada iki ülke arasındaki ücret düzeylerini de dikkate almak gerek.

  1. İşçilerin %16’sının çalıştığı işyerinde Covid 19’a yakalanmış bir işçi var.

Yoğun bir tempoda çalışan market işçilerinin virüsle enfekte olması, diğer bir ifade ile virüs nedeniyle hastalanması durumunda ücretlerinin güvence altında olması önemli. Bu süreçte en çok dillendirilen durum ise,  belli semptomları hisseden kişilerin en az 14 gün kendilerini karantinaya almalarına yönelik tavsiyedir. Buna karşın, tavsiye ile evinde kalan ya da hastanede Covid-19 teşhis ve tedavisi sonrası rapor alan işçilerin, işe gidememekten kaynaklı aylık gelirin düşmesini engelleyebilecek bir mekanizma var mı?

Aşağıdaki grafikte, işçilerin Covid-19 kaynaklı evde kalması ya da rapor alması durumunda ücretin tam ödenmesine dair güvenceye sahip olmadıkları görülmektedir. Yanıtlara göre Türkiye’de her 100 kişiden sadece 2’si bu güvenceye sahipken, İrlanda da buna evet diyenlerin oranı her 100 kişiden 25’i; diğer bir ifade ile her dört kişiden birisi ücret güvencesine sahip.

 

Ankete katılan market işçilerinin yaklaşık yüze 60’ı işverenlerinin hastalık ya da izolasyon durumunda ücret gelirlerini garanti edecek bir düzenleme yapmadığı yönünde yanıt verirken, bu oran İrlanda’da Türkiye’nin yaklaşık dörtte biri oranında, yüzde 16 civarındadır.

Çalışanların ek bir ücret güvencelerinin olmaması onları çalışmaya zorluyor. Görüşmeciler de bu yönde görüş bildirdiler.

Ben nasıl çalışayım bu halimle. Hem ‘hamileler ve kronik hastalığı olanlar çalışmasın’ deniyor hem beni işe çağırıyorlar. İş yasası gereği 32. Haftada ayrılacağım doğum iznime daha 1 ay var. Normalde başlamak istemiyorum. Ama işi de bırakamam, borçlarımız var. Ama başlarsam bana ve bebeğime bir şey olur diye çok korkuyorum”.

Mülakat yapmış olduğum işçiler, ayrıca asıl kaygılarının evdeki yaşlılar olduğunu ve zorunlu olarak çalıştığını dile getirdiler.

Kendimizden geçtik, arkadaşlar evdeki ailelerine bulaştırmaktan korkuyor. İş sıkıntısı olmasa burada neden bu salgında çalışayım. Herkes gibi benim de ödemelerim, kredilerim var. Yoksa neden canımı tehlikeye atayım” ,

Virüs çıkınca bizlerden izin talep edenler oldu, ama yöneticiler pek oralı olmadılar”

“Ben kendi adıma korkmuyorum ama evde yaşlılarımız var ve kronik hastalıkları var. İşsizlik var ne yapalım. Yoksa biz neden bu dönemde çalışmak isteyelim”.

Bu veriler çerçevesinde Türkiye’de sağlıklarını riske eden market işçilerinin, sağlıklarını kaybetmeleri durumunda gelirlerini de kaybedecekleri sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu durum işçileri sağlıkları pahasına çalışmaya zorluyor. Diğer yandan market işçilerinin ailelerinin Covid-19’a yakalanma düzeyi ayrıca araştırılması gereken bir konu olarak karşımıza çıkıyor.

Eğer sağlık çalışanlarını dışarıda bırakırsak, insan kalabalığı anlamında en yoğun ortamda çalışanların market işçileri olduğunu söyleyebiliriz. Bu da Covid-19 bulaşma riskini arttırır. Böyle bir çalışma ortamında hastalık iki kanaldan bulaşabilir. Birincisi, işyerindeki çalışma arkadaşlarından, ikincisi ise müşterilerden. Bu bir bakıma müşteriler için de geçerlidir: Müşteriden müşteriye, müşteriden hastaya. Bu nedenle market işyerleri hastalığın yayılma potansiyelinin yüksek olduğu mekanlardır. Bu nedenle de daha fazla dikkat edilmesi gereklidir.

Ankete katılan market işçilerinin Türkiye’de yüzde 16’sı, İrlanda’da ise yüzde 9’u çalıştığı mağazadaki iş arkadaşlarından birine Covid-19 teşhisi konduğunu belirtmiştir.

Verilen yanıtlardan gerekli önlemlerin yeterince alınmadığını daha önce ifade etmiştik.  Önlemlerin yeterince alınmaması, işçilerin Covid-19’a yakalanmasına neden oluyor. Anketlerde de görüldüğü gibi azımsanmayacak bir oranda vak’a tespit edilmiş: Her yüz çalışandan 16’sı. Bu büyük bir oran. Bu oranı market çalışanlarının temasta olduğu müşterilerle ve kendi aile bireyleriyle birlikte değerlendirdiğimizde durumun ne kadar ciddi olduğu daha net anlaşılacaktır

“Bizler de işe gelmekten çekiniyoruz. Biz de hastalanırız diye korkuyoruz elbette. Kendimizi güvende hissedemiyoruz. Çalışma koşullarımız iyi değil, hele bu zamanda her şey iyice ağırlaştı. İşsiz kalmaktansa çalışmaya devam ediyoruz”

“Sadece kronik hastalığı olan var mı diye sordular; ‘benim bünyem zayıf, bunu doktor bana söyledi’  dedim, ‘bir şey olmaz’ deyip gittiler”.

Çapraz verilere baktığımızda Covid-19 teşhisi yapılan işçi ile işyerinde alınan önlemler arasında anlamlı bir ilişki olduğu görüldü. Sonuç olarak yeterli önlem alınmadığı için, Covid-19’a davetiye çıkarılmış

Genel olarak işyeri önlemlerini “Oldukça kötü” olarak görenlerin oranı yüzde 40’iken, Covid-19 teşhisi konan işyerlerinde bu oran yüzde 60’lara çıkıyor. Ayrıca “Zayıf”   önlemleri de kattığımızda yetersiz anlamında bu oran yüzde 88’e çıkıyor. Sonuç olarak, işyerinde alınan önlemler azaldıkça Covid-19 teşhisi konulan işçi oranının artığı görülmektedir.

Asıl önemli konulardan birisi ise iş güvenceleri ile birlikte ücret güvencelerinin olmayışı. Küresel bir salgının olduğu bir ortamda zorunlu çalışmalarına karşın, işverenleri tarafından ek bir sağlık sigortası yapılmamış. Hastalanmaları durumunda ise gelir bağlamında kendilerini büyük bir belirsizlik beklemektedir.

Sonuç

Araştırma üç temel olguyu ortaya koymaktadır. Birincisi, market işyerlerinde Covid-19’a yönelik işçi sağlığı iş güvenliği önlemleri son derece yetersizdir ve işyerlerinde koruma önlemleri yaygın bir şekilde ihlal edilmektedir. İkincisi, salgın sürecinde temel/yaşamsal işleri ciddi bir risk altında yürüten işçiler, gelir artışı bir yana önemli ücret kayıpları yaşamaktadır. Üçüncüsü, işçilerin %16’sının çalıştığı işyerinde Covid 19’a yakalanmış bir işçi bulunmaktadır. Koruma önlemlerinin yetersiz olduğu işyerlerinde Covid-19 teşhisi konulmuş çalışanların bulunma oranı da artmaktadır.

Türkiye gibi gelişmekte olan ve işsizliğin yapısal bir hal ve aynı zamanda işi olanlara karşı bir tehdit unsuru halini aldığı ülkelerde işçiler kötü çalışma koşullarına katlanmak zorunda kalıyor. Bu çalışma bulguları da bize göstermiştir ki, market işyerlerinde çalışanların güvencesizliği Covid-19 sürecinde değişmemiş, aksine artarak devam etmiştir.

 

[i] Mandate, (2020), “Retail workers say employers can do more to protect staff and customers from COVID-19”, https://mandate.ie/2020/04/retail-workers-say-employers-can-do-more-to-protect-staff-and-customers-from-covid-19/?fbclid=IwAR1qqevjznQ5XNg9IjO2qHhlK87O4aLxwtvtSBTTqgygIVJZ5noJjAjk29k

[ii] Palmer, A. (2020) “Amazon Extends Wage İncreases For Warehouse Workers During Coronavirus Pandemic” https://www.cnbc.com/2020/04/24/amazon-extends-unpaid-time-off-policy-for-warehouse-workers.html

[iii] USDAW(2020), “The Impact of Coronavirüs On Workforce”,  https://www.usdaw.org.uk/CMSPages/GetFile.aspx?guid=575d4419-a739-432b-ab54-10e84ad56e26

COVID-19 Krizinde Ticaret Sektöründe Uluslararası Sendikal Mücadele Pratikleri ve Türkiye’ye Dair Öneriler

Giriş

İster ekonomik, ister siyasal, ister sosyal ve son dönemde yaşamakta olduğumuz COVID-19 pandemisi gibi ister sağlıkla ilgili bir kriz olsun, kapitalist ekonomi-politiğin hüküm sürdüğü kürede krizden en fazla etkilenen kesim istisnasız emekçi kitlelerdir. Bu krizden emekçi kitlelerin daha az zarar görmesi için mücadele hattı emekçilerden ve onların örgütlerinden oluşmaktadır. Peki COVID-19 sürecinde emekçilerin haklarını korumak ve geliştirmekle görevli sendikalar ne yapıyor?

Bu amaçla bu yazıda  pandemi krizinde emekçilerin korunmasına dair sendikal faaliyetler incelenecektir. Ancak bu yazı, sendikaların genel bir değerlendirmesine yönelik olmayıp, sadece ticaret işkolunda faaliyet gösteren (örgütlü olan)   farklı ülkelerdeki sendikaların COVID-19’a karşı almış ve almakta oldukları önlemler ile talepleri aktarılacaktır. Son kısımda da Türkiye’deki sendikaların faaliyetlerine dair bir değerlendirme yapılıp,  öneriler sunulacaktır.

COVID-19 – Koronavirüs Herkes İçin Aynı Düzeyde Bir Tehdit mi?

Koronavirüs (COVID-19) salgını dünyayı saran bir salgına dönüşüp, Dünya Sağlık Örgütü tarafından “Pandemi” ilan edilince, küresel anlamda tüm ülkeler farklı düzeylerde önlem almaya başladılar. Virüsün coğrafi etki alanı genişledikçe ülkelerde daha tedirgin olmaya başladılar. Küresel anlamda yapılan açıklamalarda ortaklaşan iki vurgu vardı: Birincisi COVİD-19’un yaş arttıkça; özellikle 60 yaş üzerindekiler ile kalp, diyabet, tansiyon ve akciğer kaynaklı kronik hastalığı olanlarda daha tehlikeli olduğu ve mortalitenin (ölüm oranının) bu grup hastalarda daha yoğun olduğuydu. İkincisi ise bu hastalığın zengin fakir kimseyi ayırt etmediği ile ilgiliydi. Birinci görüş için istatistiksel veriler savı doğrular nitelikte olmakla birlikte ikinci sava bir itirazımız var. Burada virüsün kişi ve grup ayırt etmesi gibi bir durum söz konusu değil kuşkusuz. Ancak bu sürecin ekonomi politiği bize farklı fakat bilindik bir şey söylüyor. O da bu sürecin sınıfsal karakteri ile ilgilidir. COVID-19’un bağışıklık sisteminin güçlü olup olmamasına bağlı olarak etkisi de artıyor. Zenginler kendilerini bir şekilde virüsten korumanın yolunu bulurken, emekçi ve yoksul kitleler her zamanki gibi tehlike ile yüz yüze kalan kesim oldu ve olmaya da devam ediyor. Bağışıklık sisteminin güçlü olması beslenme alışkanlığı ve imkanları ile ilişkili olduğunu düşündüğümüzde COVID-19’un öncelikli hedef kitlesin kimler olduğu da açıkça ortaya çıkacaktır. Her ülke önlem olarak dışarıya çıkmayı sınırlandırmaya çalışırken, istisnai olarak çalışanların durumu hariç tutulmuştur. Kamu çalışanları nispeten daha fazla güvenceye sahipken, özel sektör çalışanları korumasız bir şekilde ortalıkta bırakılıyor. İmalattan hizmetlere, inşaattan tarıma tüm sektörlerde çalışma devam etmektedir. Tüm sektörlerde çalışmanın devam ediyor olmasına karşın; daha fazla risk barındıran işler sağlık, market, banka, benzinlik, posta, kurye ve belediye hizmetleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Sağlık emekçileri hastaları sağlığına kavuşturmaya çalışırken, özellikle ticaret sektöründeki market çalışanları ise halkın sağlıklı kısmını ayakta tutabilecek gıda ve hijyen maddelerini evlere ulaşmasını sağlıyor. Bu iki grup doğrudan kapalı ortamlarda ve yoğun insan kitlesi ile diğer bir ifade ile potansiyel COVID-19 taşıyıcıları ile yüz yüze kalmaktadır. Her iki hizmet de kamusal sağlığa (halk sağlığı) yönelik hizmet olmasına karşın, sağlık emekçileri tam olmasa da kısmen kamu otoritesi tarafından az da olsa ekonomik anlamda korunma altına alınmıştır. Burada ifade edilen tam bir korumanın sağlandığına yönelik olmayıp,  karşı karşıya oldukları riskin devam ettiğini de özellikle belirtmek gerekir. Sağlık emekçilerinden farklı olarak özel sektördeki market çalışanları bir yandan kamu sağlığı için hizmet üretirken bir yandan da işverenine de artı değer üretmeye devam etmektedir. Ve artı değer üretimi göz ardı edilmektedir. Yaşadığımız pandemi döneminde dahi emek-sermaye çelişkisi varlığını acımasız bir şekilde hissettirmektedir. İşveren evinde kendisini karantinaya almışken, akıllı telefon ve tabletinin ucunda işleri hiçbir risk almadan takip ederken, yüzbinlerce market çalışanı gecesini gündüzüne katmış, kendisini ve ailesini COVID-19 riski ile karşı karşıya bırakacak koşullarda çalışmaya devam etmektedir.  Bu süreçte sermayenin satış hacimleri ile işçilerin yaşamla geçim arasındaki kaygısı paralel bir şekilde artarken, işçilerin en azından bunun riskini karşılayabilecek ekonomik talepleri ile ters orantılı bir ilişki içerisindedir.

Türkiye’de bu grup çalışanlar için ne kamu otoritesi ne de işverenler alınması gereken sağlık güvenlik önlemeleri dışında (o da biraz tartışmalı ve gecikmeli bir şekilde yürütüldü) bir sosyal ve ekonomik önlemi aklına bile getirmedi. COVID-19 küresel boyutta tüm insanların hayatlarını tehdit ederken, bu süreçte emekçi kitleler bir kat daha fazla tehdit altında ve bunu emekçi kitlelerin pandemisi olarak ilan etmenin pek de hatalı olmayacağı görüşündeyim. Emekçileri bu pandemiye karşı koruyacak olan her ne kadar beklenti olarak devlet (Kamu otoritesi) ve işverenler görülse de asıl koruyucular sendika ve emek yanlısı STK’lardır.

Bu süreçte bazı sendikalar üyelerine yönelik çeşitli kazanımlar elde etmeye ve önlemler almaya çalışsa da, geneli düşündüğümüzde bunlar çok yetersiz kalmıştır. Bu bağlamda diğer ülkelerdeki durum ve sendikaların faaliyetleri “iyi uygulama” bağlamında hükümete, sendikalara ve işverenlere bir yol gösterici nitelikte olabilir. Farklı ülke deneyimleri riski deneyimlemek yerine, en azından acil önlemlerin önceden alınmasına katkı sağlar.

 

Uluslararası Düzeyde Ticaret Sektöründe Faaliyet Gösteren Sendikalar Neler Yapıyor?

Bu kısımda ticaret sektöründe faaliyet gösteren farklı ülke sendikalarının faaliyetlerini kısaca aktaracağız. Buna öncelikle ticaret sektöründeki sendikaların üyesi olduğu uluslararası sendikal üst kuruluş olan, UNI Global Union’dan başlayacağız. Ardından farklı ülke sendikalarının bu süreçteki faaliyetlerine değinilecektir.

Ticaret işkolundaki sendikaların küresel üst kuruluşu (sendikal üst örgütü) UNI Küresel Sendika’dır (UNI Global Union). UNI küresel sendika bu krizin iyi yönetilmesi gerektiğine yönelik olarak sadece üyesi işçi sendikalarına değil, tüm perakende sektörünün aktörlerine de çağrıda bulundu. UNI Küresel Sendika’nın ticaret birimi UNI Ticaret (UNI Commerce) başkanı Mathias Bolton yaptığı çağrıda “Son derece belirsiz bir gelecekle karşı karşıyayız ve takip edecek olan ekonomik kriz, virüsün yayılmasından sonra bile, birçok işi riske atacak. Tüm küresel perakendecileri sendikalarla diyaloga girmeye ve faaliyet gösterdikleri her ülkede çalışanlarını korumaya çağırıyoruz. İşçiler kendilerini öne sürerken (cepheye koyarken) şirketlerin şimdi harekete geçmeleri ve sosyal sorumluluklarının gereklerini yerine getirmeleri gerekiyor” ifadelerini kullanmıştır. UNI Ticaret, aynı zamanda süpermarketler ve marketlerdeki işçileri korumak için ülkeler ve bölgeler arasında bir dizi ortak talep de belirledi[1]:

Birincisi, sendikalar tüm çalışanların, yüz maskeleri ve koruyucu eldivenler gibi gerekli koruyucu ekipmanlarla donatılmasını, müşterilerin kasiyerler ile güvenli bir mesafe gözlemlemelerini ve nakit kullanmadan, özellikle kredi kartı ile ödeme yapılmasını,

İkincisi, birçok sendika müşterileri çalışanlara saygı göstermeye ve panik alımından (Panic shopping) kaçınılmasını,

Üçüncüsü, sendikalar işçilerin ücretli hastalık izni alma hakkına sahip olmalarını ve enfekte olma ya da savunmasız bir kategoriye dahil olma riski taşıdıklarını düşünmeleri halinde çalışmaya zorlanmamaları gerektiğini talep etmektedir.

 

UNI Küresel sendika küresel çerçeve sözleşmesi imzalamış olduğu şirketlerle bir araya gelerek bu süreci sağlıklı bir şekilde yönetmenin yollarını da arıyor. Bu bağlamda UNI Ticaret, Carrefour Grup ve Auchan Retail gibi dünyanın iki büyük perakende gıda Hipermarket devi ile bir ortak bir deklarasyon yayımladı[2]. Deklerasyon’da  a) İlgili ülkelerdeki tüm çalışanlar için tavsiye edilen hijyen ve güvenlik kurallarının iyileştirilmesi, b) Mağazalar, arabayla servis, eve teslim ve lojistik depolar için sağlık düzenlemeleri, c) Çalışanlar için sosyal destek önlemleri, d)  Belirli bir statüye sahip çalışanlara destek (örneğin engelli işçiler, hamile kadınlar) konuları yer aldı.

Ülkeler bazında baktığımızda da farklı uyulama ve taleplerin dile getirildiğini görüyoruz. Avrupa’da COVID-19’dan en çok etkilenen iki ülke olan İtalya ve İspanya’da ticaret işkolundaki sendikalar, COVID-19 karşısında mağaza ve özellikle marketlerde hizmet vermeye devam eden işçilerin yanı sıra eve gönderilen (online satış- eve teslim) diğer ticaret işçilerine yardım etmek için harekete geçtiler ve bunlara yönelik önlem ve talepleri öne çıkardılar.

İtalyan sendikaları, FILCAMS, FISASCAT ve UILTUCS, işveren derneği Federdistribuzione ile birlikte sağlık otoritesinden önlem alınmasını talep etmek için bir araya gelen işçiler için gerekli koruyucu ekipmanı sağladı. Ayrıca hükümeti, sözleşmeleri askıya alınan işçilere finansal destek sağlamaya ikna etme konusunda başarılı olmuşlar ve süpermarket çalışanları üzerindeki baskıyı hafifletmek için mağaza çalışma saatlerinde bir azalma sağlamışlardır.

İspanyol sendikaları CCOO ve UGT, marketlerde hizmet vermek zorunda kalan çalışanlar için kritik güvenlik önlemlerinin acil olarak alınması ve uygulanması için hükümete ve ilgili marka ve işyeri sahiplerine ortak talepler gönderdiler.

USDAW/İngiltere hükümete çağrıda bulunarak market işçilerinin özellikle bu dönemde korunması gerektiğine yönelik bir düzenleme yapılmasını talep etti. USDAW çağrısında “Bunun stresli bir zaman olduğunu anlıyoruz ve müşterilere, market işçilerinin saygıyı hak ettiklerini ve hiçbir istismar seviyesinin kabul edilemez olduğunu hatırlatıyoruz. Bu durum asla işin bir parçası olmamalı” ifadelerini kullandı. Birleşik Krallık hükümeti süpermarket çalışanlarını korumak için sendika taleplerini takiben yeni bir yasa çıkardı.

Avusturya SDA sendikası halka bu süreçte market çalışanlarına saygı duymaları gerektiğine yönelik çağrıda bulundu[3]: “Topluluğumuzdaki birçok insanın şu anda endişeli olduğunu anlıyoruz, ancak süper marketlerde ve benzeri diğer yerlerde görmüş olduğunuz çalışanların da sizinle aynı teknede olduğunu unutmayınız. Hepimiz beraberiz”.  SDA Sendikası, herkesin COVID-19’dan korunmak için evine kapandığı dönemde, özellikle sağlık çalışanları, market işçileri, eczacılar ve petrol istasyonlarındaki işçilerin çalışmaya devam ettiklerinin altını çiziyor. “Bu işçilerin çabaları olmadan, bu koşullar altında hane halkları ihtiyaç duydukları gıda, yakıt ve tıbbi malzemeyi almaları giderek zorlaşacaktır. Bu nedenle ticaret sektöründe ve özellikle marketlerde doğrudan ön tarafta çalışan yaklaşık 250-300 bin işçi için çalıştıkları her saat için 5 Dolar ek ücret talep ediyoruz. Bu işçiler hizmet etmeye hazır. Toplumu beslenmiş ve sağlıklı tutmak için alacakları risklerin küçük bir onayını hak ediyorlar” ifadesini kullanmıştır.

COVID-19 krizi sürecinde sendikaların yapmış olduğu faaliyetlerin kimi zaman üye kazanımlarına da yol açtığı görülmüştür. Başka bir ifade ile söylemek gerekirse; bu süreçte kendilerinin tek kurtarıcısı ve kollayıcısı olarak sendikaları gören işçiler yoğun bir şekilde sendikalara üye olmuşlardır. İsveç Handels sendikası, perakende sektör işverenleri ile yaptığı müzakerelerde Koronavirüs sürecinde işten çıkarmaları önlemek ve kriz sırasında işçi ücretlerini korumak adına büyük bir başarı elde etti. Bu başarı, sadece geçtiğimiz ay içinde 5 bin yeni üye kazanmasına yol açtı. Handels’in İsveç Ticaret Federasyonu Svensk Handel ile yaptığı anlaşma çerçevesinde bir çalışanın çalışma süresi yüzde 20, 40 veya 60 oranında azaltılabilir. Bununla birlikte, devletten sağlanan mali destekle ücretler sadece sırasıyla yüzde 4, 6 ve 7,5 azalacak. Böylece sendika, bir yandan üyelerinin işlerini korurken, diğer yandan da gelirlerini yüksek seviyede tutmayı başarmış oldu. Diğer yandan sözleşmede işveren ve sendika temsilcileri koronavirüs sürecinde alınması gereken sağlık ve güvenlik tedbirleri ve ekonomik krizin etkisi ile işten çıkarmaları engelleyecek ortak ilkelerde anlaşma sağladılar. Ayrıca iş süreçlerinde değişiklik yapılması da öngörülmesine karşın; bu değişikliklerin karar mekanizmasında sendikanın yer alması ve ortak karar alınması önemle vurgulandı[4]. Handels’in yapmış olduğu bu anlaşma, toplu pazarlığın ve sosyal diyaloğun krize yanıt vermede nasıl önemli ve etkili bir rol oynadığını göstermesi bağlamında oldukça değerlidir. Bu örnek bize, süreci işçiler adına iyi yöneten sendikaların krizden güçlenerek çıkabileceklerini de tanıtlamıştır.

Almanya’dan Ver.Di, İrlanda’dan Mandate ve ABD’deki UFCW de en yüksek güvenlik standartlarını sağlayarak işçilerin olası bir enfeksiyondan korunmasına yönelik çağrıda bulundular.

Mağaza Çalışanları Müşteri İle Temastan Kurtuldu Ama İşsizlik İle Yüz Yüze Kaldı

Perakende ticaretin gıda bölümü yüksek satış hacimlerine ulaşırken, perakende tekstil kısmı ise dramatik bir şekilde ters bir durum yaşıyor ve çalışanlarının neredeyse tamamı zorunlu evde kaldı. Krizin ilk kapatmaları tekstil devi ZARA ve elektronik eşya devi Apple’dan gelmişti[5]. Özellikle İspanya ve İtalya gibi sokağa çıkmanın yasaklandığı ülkelerde, bu olağanüstü dönemde acil önlem planları çerçevesinde hem çalışanların hem de firma sahiplerine destek sağlayabilecek ve özellikle işyerlerinin kapanmasını ve işten atılmaları önlemeye yönelik fonlar oluşturmaya çalışmaları devam ediyor.

Ek olarak Avusturya, Belçika, Fransa ve Peru’da sendikalar, yaptıkları lobi çalışmaları ile (sosyal diyalog) işyerlerinin kapanışları sırasında işçilerin maaşlarını güvence altına almaya yönelik düzenlemenin yapılmasını sağladılar. Ancak, uzun vadede işsizlik sigortası geliri ile işçilerin aylık ücretleri arasındaki farkın işverenlerce karşılanıp karşılanmayacağına ve işverenlerin buna ne kadar istekli olacaklarına yönelik belirsizlik bir soru işareti olarak durmaktadır.

Türkiye’ye Dair Notlarla Birlikte Değerlendirme ve Sonuç

Yukarıda daha önce ifade etmiş olduğumuz gibi, market çalışanları başta olmak üzere, ticaret sektörü çalışanları COVID-19 Pandemisinin en savunmasız grupları arasında. Hatta sağlık çalışanlarından sonra en fazla risk altındaki çalışanlar olduklarını ifade edebiliriz. Market çalışanlarından farklı olarak, sağlık çalışanları kimin hasta olduğunu tespit edebilme yeteneğine ve imkanına sahipken, market çalışanları böyle bir imkana sahip değildir. Bu nedenledir ki daha fazla korunmaya ihtiyaçları vardır. Farklı ülke uygulamalarından da görüldüğü gibi bu grup emekçilere yönelik sendikalar aracılığı ile belli kazanımlar elde edilmiştir. Bu kazanımların sendikaların baskıları neticesinde olduğu açıktır. Ülkenin refah içinde olması ya da demokratik kurumlarının işlerliğinden bağımsız olarak sendikal hareketin etkisi yüksektir. Daha önce de ifade etmiş olduğumuz gibi ticaret sektörü işvereni, diğer bir ifade ile ticaret burjuvazisi bu süreçte karını maksimize etmeyi başarmıştır.

Süreç Türkiye’de de çok farklı ilerlememektedir. Sendikaların baskıları ve kamuoyu oluşturmaları neticesinde çalışma yaşamına dair  bazı düzenlemeler yapıldığı görülmekle birlikte, sermayeyi desteklemeye yönelik katkıların yanında cılız kalmıştır. Bu sürecin sınıfsal karakterinin altını daha önce çizmiştik. Emekçi kitleler sesini çıkarmadığı ve gücünü göstermediği sürece göz ardı edilmiştir. Örgütlü örgütsüz işçiler adına görüş bildiren konfederasyonların da görüş ve beyanat vermekten öteye gidemedikleri bir süreçle karşı karşıyayız. Yukarıda örneklerini verdiğimiz ülkelerde elde edilen bazı kazanımların çeşitli eylem ve grevler sonucunda olduğu da bilinmektedir[6].

Türkiye’de ticaret işkolunda örgütlü olan Sendikalar kendi örgütlü oldukları işyerlerine yönelik düzenlemeler için işverenlerle görüşmeler yürütüp, bazı koruyucu önlemler aldırmışlardır.  Buna ek olarak Tez-Koop-İş Sendikası COVID-19 Pandemisinin Türkiye’de görülmesi ile birlikte ulusal basına AVM gibi toplu şekilde çalışılan yerlerin derhal kapatılmasına yönelik uyarı ilanları verdi[7]. Ancak bu uyarının siyasi ve ekonomik erk tarafından önemi daha yeni anlaşılıyor gibi görünüyor.

Buraya kadar uluslararası düzeyle birlikte sendikaların faaliyetlerine yönelik bir değerlendirme yaptık. Bunların genelde örgütlü işçilere yönelik olduğunu düşündüğünüzde buzdağının asıl görünmeyen ve göz ardı edilen kısmı ise sendikasız işçilerin durumudur. Sendikalar örgütlü işyerlerinde önemli ve öncelikli önlemleri aldırabilirken, tabir-i caiz ise güvencesiz işçiler COVID-19 ile aynı ringde, kask ve eldivensiz mücadele etmektedir.

Türkiye’de neler yapılması gerektiğine yönelik birkaç kelam etmek gerekirse; özellikle market çalışanları da sağlık çalışanları gibi ek ödeme ve güvenceye kavuşturulmalıdır. Bu amaçla sendikalar işverenlerle bir araya gelerek protokol imzalamalı, ek olarak da, bu döneme özel hükümet tarafından bu yönde bir düzenleme yapılması sağlanmalıdır. İngiltere, İrlanda, Kanada ve ABD’de market çalışanlarına COVID-19 önlemleri çerçevesinde risk primi ödenmektedir.  Tez-Koop-İş Sendikasının basına da yansıyan ve market işçilerine çalıştıkları saat başına ekstra 5 TL ücret ödenmesi talebi[8] bu doğrultuda atılmış değerli bir adım olarak görülmeli ve desteklenmelidir.

Diğer yandan tüm işyerlerinin denetimi sağlanmalı, özellikle hem müşterilerin birbirleriyle hem de müşterilerin başta kasiyerler olmak üzere tüm çalışanlarla bireysel fiziki mesafelerinin korunması ve ödemelerin de temassız kredi kartı ile yapılmasına yönelik işyeri düzenlemeleri sağlanmalıdır.

Çalışma sürelerinde kısıtlamaya gidilmeli ve bu doğrultuda da çalışanların dönüşümlü olarak işe gelmesi sağlanmalıdır. Bu süreçte artan iş yoğunluğuna bağlı olarak ek istihdamla çalışanların üzerindeki iş yükü azaltılmalıdır.

Ticaret sektörünün diğer önemli kesimi olan mağaza çalışanlarının gelir kayıplarının telafi edilmesi için gerekli fon kaynakları sağlanmalıdır. Fon’un katkısı kesinlikle asgari ücretten düşük olmamalıdır.

Ücretsiz izin uygulamasının önüne geçilmesi için düzenleme yapılmalı, hak edilen yıllık ücretli izinlerin zorla kullandırılması uygulamasının bir hak kaybı niteliğinde olduğu bilinmeli ve bu yönde çalışmalar yapılmalıdır.

Ticaret işkolundaki sendikalarımızın bu süreçte başta üyeleri olmak üzere, tüm sektör işçilerinin sağlığı, güvenliği ve sosyoekonomik durumlarını iyileştirmek için mücadele etmeleri önlerindeki en önemli ve öncelikli görev olarak durmaktadır. Bu krizin faturası da emekçi kitlelere çıkarılmamalı, bu kriz işçi sınıfının ekonomisinden çok hayatını tehdit etmektedir.

 

 

Kaynaklar:

[*]  Sendika Uzmanı – Tez-Koop-İş / Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Gönüllüsü

[1] https://uniglobalunion.org/news/covid19-uni-commerce-unions-stand-workers-time-crisis

[2] https://uniglobalunion.org/news/auchan-and-carrefour-sign-landmark-declaration-uni-tackle-covid-19

[3] https://www.theaustralian.com.au/nation/politics/coronavirus-union-seeks-pay-boost-for-retail-staff-on-frontline/news-story/b97b71623be38de5685ce6ed7a8fe075?fbclid=IwAR0WfDf6RL6zyBjISMvZQe7N9DKC7NOAQvLQAW4MefGGINxJ97v7Lk3UVDs

[4] https://uniglobalunion.org/news/swedish-union-gains-5000-new-members-during-covid-19-crisis

[5] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/unlu-marka-magazalarini-kapatiyor-1727243

[6] Gall, G. (2020), “Building Picket Line, When We Can’t Stand Together”, https://jacobinmag.com/2020/04/picket-lines-strikes-coronavirus-pandemic-workers

[7] https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/tez-koop-isten-koronaviruse-karsi-avmler-icin-onlem-cagrisi/1769103

[8] Özdemiroğlu, H. (2020), “Risk Aynı, Ödeme Yok”,  http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/unlu-marka-magazalarini-kapatiyor-1727243 (Erişim 26.03.2020)