Değişen bir zaman diliminde yaşadığımız hep söylenegelir. Öyle ki, son yirmi yıldaki çok çeşitli gelişmeleri şöyle bir düşünecek olursak: Teknolojik gelişmeler, Sovyet Sistemi’nin çöküşü, neoliberal iktisat politikaları vs. Küreselleşme konusunda düşüneceğimiz “değişme” lerin hemen hepsi somut toplumsal ve siyasal mücadele konusudur, bu yüzden de kimileri bunun bir fırsat, kimileri de bir tehdit olduğunu anlatıp durur.
Sosyal bilimlerdeki akademik tartışmalarda, makalelerde, tezlerde, genelde, “küreselleşme süreci ile…” başlayan cümleler sıkça karşılaştığımız bir girizgah tarzıdır. Buradaki temel ve yaşamsal bakış açısı, incelenen konunun küreselleşme ile ilgili boyutunun atlanılmaması odaklıdır. Buna göre, “resim büyüktür”, bu büyük resmin içinde hangi konu ele alınırsa alınsın onun küreselleşme ile bağlantısı kurularak incelenmelidir.
Kuşkusuz, küreselleşme öğrenilmesi, anlaşılması ve tartışılması gereken bir süreçtir.1 Bu noktada, hemen herkes hem fikir olmasına rağmen, incelenen konuların kavramsal boyutlarında ve bu kavramların küreselleşme ile ilişkisinde netlik pek az çalışmada bulunmaktadır. Bu kısa yazı, küreselleşmenin bir tür kavram bombardımanı ile düşünsel dünyada birörnekliğe zemin hazırladığını iddia etmektedir. Bu birörnekliği hemen birçok kavramda görmek mümkündür.
Söz konusu kavramların mucitleri, bir yandan farklılıkları ön plana çıkardığını ve bunları bir zenginlik olarak kabul ettiğini iddia etse de bir tür katılık ile yaşamı sınırlandırmaya çalışmaktadırlar. Şöyle bir düşünelim, aklımıza bu türden birçok sihirli sözcük gelecek : Kalite, Şeffaflık, Etkinlik, Yönetişim vs…
Kavram boyutunda başlayan bu bombardıman, sosyal bilimler alanındaki ana akım teorik açıklamalarda da kendini göstermektedir. Kamu yönetimi alanındaki birçok “yeni” teorik açıklamaları bu çerçevede değerlendirmek mümkün olabilir. Şöyle ki, belli bir durumdaki somut toplumsal gerçeğin açıklanması, o mekana ve zamana aittir. O somut gerçeklik üzerinden soyutlama yapılır ve tekrar o soyutlamalar yardımı ile teorik açıklamalar sınanır. Son yıllarda yerelleşme ile ilgili teoriler bunlara örnek olarak gösterilebilir. Bu, ana akım teorik açıklamaların sahipleri araştırma sorunsalları doğrultusunda, somut bir iki yerel yönetimin ya da bölgenin gerçekliği üzerinden teorisini ortaya koymaktadır. Genelde bu somut analizler çeşitli şekillerde yapılan alan araştırmaların sonucu olup incelendiği mekanın ürünüdür. 2
Bu yabancı kökenli açıklamalar, bizim için o kadar değerli açıklamalardır ki, bunlara atıf verilerek konuşmalar yapılır, yazılar yapılır. Bunların bilinmesi sözde yüksek entelektüel bilgi birikiminin belirtileridir.
Kuşkusuz bunlar önemsiz değildir. Ancak kendi gerçekliğimizi açıklar nitelikte ve değerde midir?
İşte daha önce sözünü ettiğimiz birörneklikle açıklayabileceğimiz şekilde söz konusu kavram, kategori ve teorik açıklamalar ihraç konusu edilmektedir. İhraç konusu olan kavramın kökeni ihraç edilen ülkenin gerçeklerine dayanmadığı için açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Başarısız ve yetersiz kalan kavramların sıkça duyduğumuz savunusu da “uygulamadaki aksaklıklarıdır.” Bundan sonraki aşamada, uygulamada ucundan bucağından çekiştirilen, büzüştürülen uygulamalarla kavramların içi doldurulmaya çalışılır.
Burada gözden kaçanlar hep aynıdır. Somut ile soyut, teori ile pratik birbirinden ayrılamaz. Her kavramın bir zamanı ve mekanı vardır. Yine, her terminolojinin bir ideolojisi vardır. O zaman kendi somut gerçekliğine dayanmayan her küresel ana akım kavramlar, kategoriler ve “teori”ler özünde başka bir ülke gerçekliği için sorgulanmaya ve tartışmaya açıktır.
_______________________________
1 Küreselleşme ile ilgili son dönemde rastladığım en ilginç açıklama, J. F. Bayart’ın küreselleşme ile uçak arasında yaptığı ilginç benzetmedir. Yazar, 2000 yılındaki bir uçak yolculuğu sırasında yaşadığı çeşitli aksaklıkları, şeffaflık ve yönetişim gibi moda kavramlar ekseninde eleştirmektedir. J. F. Bayart, Le Gouvernement du Monde, Paris: Fayard, 2004.
2 Bu konularda daha ayrıntılı değerlendirme yapmak için bkz: L. Hooghe (ed.), Cohesion Policy and European Integration: Building Multi-level Governance, Oxford: Oxford University Press, 1996; L. Hooghe ve G. Marks (ed.), Multi-level Governance and European Integration, Rowman & Littlefield: Boulder, 2001; M. Keating, The New Regionalism in Western Europe: Territorial Restructuring and Political Change, London: Edward Elgar, 1998; M. Keating ve J. Hughes (ed.), The Regional Challenge in Central and Eastern Europe, Bruxelles : Peter Lang, 2003.