Türk Dış Göçünün Değişen Yapısı

Çalışma Ortamı Dergisi, Sayı : 73    Yıl : Mart Nisan 2004

Nüfus geçiş kuramına göre gelişmişülkeler yüksek doğum ve ölüm hızlarının gemen olduğu uzun bir dönemi yaşadı. Sanayileşme ile birlikte önce ölümler daha sonra ise doğumlar azaldı. Günümüzde gelişmiş ülkeler düşük düzeyde düğum ve ölüm hızlarının gerçekleştiği, sıfıra yakın bir nüfus artışının görüldüğü süreci yaşamakta. Kabaca nüfussal dönüşüm olarak adlandırılan bu süreçte ülkeler hızlı nüfus artışını dış göç ile dengelemeye çalıştı. Sözgelimi Avrupa’dan 1800-1900 yılları arasında değişik ülkelere göçler oldu.

Türkiye nüfussal dönüşümü yapmaya başladığı 1960’lı yıllardan günümüze kadar dış ülkelere göç vermekte. Ülkemizin verdiği dış göçün kısa analizini bu deneme kapsamında yapacağım.

Ülkemizin 1960’lı yıllarda verdiği dış göç daha çok kol gücüne gereksinimi olan ülkelere oldu. Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere kimi Afrika ve Ortadoğu ülkelerine işgücünü değerlendirmek için göçler oldu. Göç edenlerin ortak özellikleri kabaca şöyle:

    I-Yaşları 20-40 arasında değişen bu grubun çoğunluğu ilkokul düzeyinde eğitim görmüştü. Başka bir anlatımla gerek aileler, gerekse kamu, bunları yetiştirmek için fazla eğitim harcaması yapmamıştı.
    II-Meslek temelinde ustalığı, mahirliği ve önemli niteliği olmayan bu grubun eğitimle kazanılan profesyonel uğraşıları da yoktu. Ülkemizdeki çalışma yaşamındaki koşullar içerisinde böylesi mesleksiz konumlarıyla tutamak noktası bulmaları ve sistem içinde yükselmeleri zordu.
    III-Çalışma yaşamının ilk döneminde olan bu grup üyeleri ülkemizin o yıllardaki çalışma koşulları içinde, tarım ve tarım dışı ücretlerden pek hoşnut değildiler. Böylesi çalışma koşulları ve ücretler ile gelecekte kendileri için bir ışık görmüyorlardı.
    IV-Gidenlerin tümünün beklentisi yurtdışı emek gelirlerinden yaptıkları tasarruflar ile kalkış noktasındaki durumlarını iyileştirmekti.

Bunlar ilk önce kendileri göç ettiler. Varış noktasında ayakları üzerinde durmaya başlayınca ,eşlerini yanlarına aldılar. Çocuklar ise en son göçe katıldılar.

Bu işgücünün dış ülkelerde istihdam edilmesi ile ülkemizin toplam üretiminde bir değişiklik olmayacağı açıktı. Göç edenlerin çoğunluğu fazla istihdamın olduğu tarım ve hizmetler sektöründe çalışıyordu.

1960’lı yıllarda başlayan işçi göçü Batı Avrupa ülkelerinin ekonomik büyümelerine paralel olarak dalga dalga sürdü. Başlangıçta kurumsal ilişki ağı içinde yapılan göçler, Avrupa ülkelerindeki koşullar zorlaşınca,dayanışmacı ilişkiler ağı ile yürütüldü. Evlilik, tanıdık, akraba, hemşehri ve yerellik türü dayanışmacı ilişkilerin yanı sıra farklı koruyucu-kollayıcı ilişki ağı içinde göçler devam etmekte.

Göçedenlerin kimisi,varış noktasında umduğunu buldu, kimisi büyük yıkımauğradı. Ne var ki Türkiye 1960-2000 döneminde işçi dövizleri girişi ile dış ticaret açığını büyük ölçüde kapama olanağına kavuştu. Hatta 1972-73 yıllarında ülkemizi dış ticareti işçi dövizi girişinin yüksekliğinden ötürü fazla verdi.

Göç edenlerin ülkemize katkılarını yalnızca dışalem gelirine katkı olarak görmek yanıltıcı olur. Göç edenlerin özellikle kalkış noktasında yaşayanlar üzerinde büyük bir kültürlenme etkisi oldu. Anadolu insanı, Avrupalının farklı tüketim araç ve gereçlerini bunlar sayesinde köyünde, kasabasında gördü. Bunlarla birebir ilişkiye girdi.Böylesi tüketimi sürekli kılmak için çaba gösterdi. Kısa sürede Türk halkı tüketim kalıplarını değiştirme yarışına başladı. Başlangıçta giysi ve renkli çarşaf takımları ile başlayan yarış,tüm mutfak ve ev düzenlemesi daha sonra da arabaya kadar yaşamın her alanını kapsadı.

İşçigöçmenlerin teknoloji aktarma ve örgütlenme konusunda başarıl olduklarını söylemek güç. Ülkemizde kamunun bu konuda etkin bir politikasının olmaması yanısıra, bu tür işleri yapanları denetleyecekyasal ve kurumsal ilişkileri düzenlemedeki başarısızlığı ülkemizin göçmen işçi tasarrufundan olabilecek kazançları yitirmesine yol açtı.
İşçi göçmenler, ülkemizde gösteremedikleri örgütlenme ve girişimciliği varış noktasında küçük ve orta boy işletmecilikte gösterdiler. Böylece başlangıçta, salt çalışma amaçlı olan işçi göçü, göç edenlerin ikinci ve üçüncü kuşakları için kalıcılaştı.

Türkiye nüfussal dönüşümü Batı ülkelerinde süre (yıl) olarak uzun, nüfus artışı açısından isedaha yüksek değerlerde yaşamakta. Sonuçta her yıl çalışmaçağına giren nüfus,ülkemizin yarattığı istihdam olanaklarının üzerinde olmakta. Sözkonusu olgu, 1990’lardan itibaren Türkiye’nin dış göç yapısını değiştirmeye başladı. Bu konuda elimizde çarpıcı üç araştırma var. Bunların sonuçlarını kabaca özetleyecek olursak :

    1) Üniversitelerin ilk yüzde üçle öğreci alan sosyal bilim ve mühendislik bölümlerinin 3. Ve 4. Sınıflarında okuyan öğrenciler üzerine tam sayımla yapılan çalışmayagöre öğrencilerin büyük çoğunluğu (% 95) ya yurt dışında çalışmak ya da yurt dışında lisans sonrası eğitimini sürdürme eğiliminde. Öğrenciler (4.sınıf) bu beklentilerini gerçekleştirmek için gerekli başvurularını yapmışlar. Kendilerinden bir veya iki dönem önce okulu bitirenlerin şimdi ne yaptıkları sorusuna ise, neredeyse tümü “yabancı ülkelerde ya çalışıyor ya da yüksek lisans-doktora eğitimlerini sürdürüyor” şeklinde yanıt verilmiş. “Niçin Türkiye’de çalışmak istemiyorsunuz?” sorusune gençlerin verdikleri yanıtlar yürek burkucu biçimde acı ve gerçekçi. Gençlerin yanıtları tekil örnek değil. Benzer yanıtlar çalışma yaşamına yeni girmiş doktor ve mühendisler tarafından da verilmiş.
    2) Doktorlar örnek seçilerek yapılan çalışma sonuçları ise şöyle : Tıpta belli dallarda (göz, çocuk, kadın-doğum,cerrahi vs) uzmanlık eğitimini alan 40 yaşın altındaki hekimlerin çoğu yurt dışında çalışma eğiliminde. Bu konuda gerekli başvuruları yapmışlar. Onların söylemine göre, dönem arkadaşları ya da kendilerinden öncekiler içinden çoğu yurt dışına gitmiş.
    3) Benzer sonuçları mimar ve mühendisler üzerinde yaptığımız araştırmada da gördük. 40 yaşın altında, dil bilen mumarve mühendislerin çoğu yurt dışında çalışma eğiliminde. Gelecekte (5-10 yıl içinde) böylesi bir fırsatı değerlendirme eğilimleri yüksek. Tercihlerinin neden böyle olduğu sorusunun yanıtları iki noktada toplanıyor. İlk olarak, kamu ve özel kesimde çalışanlar aldıkları ücretle geçinemediklerini belirtiyorlar. İkinci olarak yaptıkları işten memnun olmadıklarını ve mesleki bir doyuma ulaşamadıklarını ifade ediyorlar. Çözümü yurt dışına göçte görüyorlar.

Türkiye 1990’lardan günümüze yoğun olarak bu tür göçü yaşamakta. Başka bir anlatımla ülkemiz yetiştirdiği en değerli insan faktörünü kaybetme sürecine girdi. Sürecin ne kadar devam edeceği tahmin edilemez. Beyin göçünün temel özelliği ne? Genç yaşta olan bu grubun ülkemiz ve dünya standartlarına göre eğitim düzeyleri çok iyi. Çağın iletişimini yakalayacak,piyasa fırsatlarını değerlendirecek dil, bilgisayar, dünya ufku ve benzeri konularda herhangi bir sorunları yok. Türkiye böylesi bir nüfusu yetiştirmek için aile ve kamu ölçceğinde enyüksek eğitim yatırımlarını yaptı ve yapmakta.

Ülkemizin yetiştirdiği bu beyinlerin dünya ufukları çok geniş. Bunlar varış noktasında yarışa katıldıkları “ötekiler”den daha nitelikli olduklarının bilinci içinde. Bu nedenle, kendilerinin ötekinden farklı olacağını düşünmekte. Amaçları açık: Varış noktasındaki koşullar çerçevesinde en iyi olmak ve dünya nimetlerinden en iyi biçimde yararlanmak. Önümüzdeki yıllarda farklı alanlarda bilim,teknoloji,yönetim,sanat vb konularda bunların katkısı görülecek. Ne var ki bunların değerleri, beklentileri, dünya görüşleri çok farklı olduğu için kalkışnoktasına işçi göçmenler gibi sürekli bir kaynak aktarma tutumları olmayacak.Bunlar göçe katılırken,işçi göçmenlerden farklı karar almakta ve beklenti düzeyleri değişik.

Ülkemiz açısından tehlike bundan sonra başlamakta. Beyin göçüne katılanların kalkış ve varış noktası açısından ülkemizi zor durumda bırakacakları açık. Kalkış noktası açısından; ülkemiz yetişrdiği en iyi beyinlerini kullanma durumunda olmayacak. Geride kalanların niteliği bunlardan farklı.Ülkemiz, yönetim,bilim,sanat,teknoloji vb konularında bunların katkısı ile yetinecek. Varış noktasıaçısından; ülkemizin yetiştirdiği beyinlerin geniş dünya ufuklarından ötürü çalıştıkları alan temelinde önemli katkıları olacak. Yapılan her katkı, varış noktası ile aramızdaki mesafenin açılmasını sağlayacak. Gelecekteki kayıplarımız daha da fazla olacak.