VAROŞLARDA YAŞAM VE KADINLAR

Çalışma Ortamı Dergisi, Sayı : 65    Yıl : Kasım Aralık 2002

Türkiye’de 1950’li yıllardan itibaren başlayan köyden kente göç olgusu, kentlerde yeterli konut ve istihdam olanaklarının olmaması sonucu, kente yeni gelenlerin kendilerine yaşam alanı olarak kentin tercih edilmeyen nehir yatağı, dağ yamacı gibi alt-yapısı bulunmayan dezavantajlı bölgeleri seçmelerine neden olmuş, böylelikle varoş olgusu ortaya çıkmıştır. Yaşanan ekonomik ve toplumsal sorunlar, bu alanlardaki yoksulluk ve yoksunluğu daha da artırmakta, bu olguların beraberinde getirdiği risklerden ise toplumsal cinsiyet rolleri göz önüne alındığında kadınlar daha fazla etkilenmektedirler. Dolayısıyla varoşlara ilişkin bir risk değerlendirmesi yaptığımızda kadınlar ve çocuklar öncelikli gruplar olarak karşımıza çıkmaktadırlar.

Artan yoksulluk bir yandan kadınlar için mevcut risklerin etkisini daha da artırırken, diğer yandan çeşitli yeni riskleri de beraberinde getirmektedir. Yoksullukla beraber gelen en önemli sorun, beslenme, altyapı yetersizlikleri ve buna bağlı olarak ortaya çıkan sağlık sorunlarıdır. Türkiye’de yoksulluğun görünümlerini ortaya koyan çalışmalar, bu acı gerçeği büyük bir açıklıkla göz önüne sermektedir1. Bu beraberinde, hane içinde kadına biçilen temel rol olan ev işleri ve çocuk bakımının da zorlaşmasını getirmekte ve böylece kadınlar üzerindeki fizyolojik ve psikolojik yükler ve dolayısıyla riskler artmaktadır.

Yoksulluğa karşı tepkiler ya isyan etme ya da başa çıkma şeklinde belirlenmekte ancak her iki tepki de bir takım riskler taşımaktadır. İsyan, beraberinde şiddet ve toplumsal sorunları getirirken, başa çıkma stratejileri ise yoksulluk bağlamında bir kısır döngü yaratmaktadır. Başa çıkma stratejileri dört ana grup altında toplanmaktadır.2

    1.Geçimlik etkinliklere yönelme; gıda üretme, yakacak bulma gibi
    2.Tasarruf; öğün sayısını azaltma, daha ucuz mal ve hizmet alma, çocukları okula göndermeme.
    3.Hanehalkının büyüklüğünü değiştirme; birden fazla hanenin aynı çatı altında yaşaması.
    4.Hanehalkı içinde daha fazla bireyin işgücüne katılması; kadınların ve çocukların çalışması.

Bu stratejileri kadınlar açısından değerlendirdiğimizde kimi risklerden kadınların çok daha etkilendiği gözlenmektedir. Gelir getirici bir işte çalışma, yoksullukla savaş stratejilerinin en önde gelenidir. Ancak kırdan kente göç eden kadınların, eğitim düzeylerinin düşük dolayısıyla nitelik düzeylerinin kentsel işgücü piyasasının aradığı özellikleri karşılayamaması, işsizliğin ve toplumsal cinsiyetçi işbölümünün olduğu bir ortamda, kadınların herhangi bir sosyal güvenceye sahip olmadan, enformel sektörde, düşük ücretle, güvenli olmayan çalışma koşullarında çalışmasını beraberinde getirmektedir. Kadının üzerindeki toplumsal kontrolün çok daha katı kurallar içerisinde işlediği varoşlarda ise, kadının kamusal alana çıkma şansının çok az ya da hiç olmaması, yoksulluk karşısında çalışmak zorunda olan kadınların, evde parça başı işlerde çalışma ya da dantel, örgü örme gibi faaliyetlerde bulunmasına neden olmakta, ancak bu tür işlerde kadınların üretim ve yeniden üretim faaliyetlerini eş anlı olarak yapmalarından kaynaklı riskler artmaktadır.3 Evde, kesici, delici, yanıcı malzemelerle yapılan çalışma ve çeşitli risklere karşı çalışma ortamına yönelik sağlık ve güvenlik önlemlerinin alınmaması hem kadınlar hem de aile üyeleri için ciddi bir risk kaynağı oluşturmaktadır. Bu risklerin gerçekleşmesi sonucu ortaya çıkan hastalık ve sakatlık durumlarında herhangi bir sosyal güvenceye sahip olmama, yoksulluğu artırıcı bir kısır döngü yaratmaktadır. Kamusal alana açılabilen kadınların en fazla yaptığı iş ise evlere temizliğe gitmek olmakta, ancak burada da aşağılanma, şiddet gibi risklerle karşı karşıya kalmaktadırlar. Tüm bu çalışma çabalarına karşı, kadınların yaptıkları işler, ekonomik ve sosyal anlamda ikincil olarak nitelendirilmektedir. Herhangi bir şekilde çalışma ve korunma şansı kalmayan kadın ve genç kızlar ise cinsel meta haline gelme riski ile her geçen gün daha fazla yüz yüze gelmektedirler.

Yapılan araştırmalar, varoşlarda yaşayan kadınların, geleceğe ilişkin tek umutlarının çocuklarının üzerinden yeşerdiğini göstermektedir. Kadınların tek umudu, çocuklarının okuyup, meslek sahibi olması ve kendi yaşadıklarını onların yaşamamasıdır. Ancak, yoksulluk buna da engel olmakta, çocukların okuldan alınarak erken yaşta çalışma yaşamı ile tanışmalarına neden olmakta ve böylece çocukların fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden gelişimi açısından ciddi riskleri ortaya çıkarmaktadır. Bu risklerin yıkıcı etkileri açısından kız çocukları çok daha olumsuz şartlar altında bulunmaktadır. Çocuk çalışması, gelecekte onların yoksulluğunu beraberinde getirmekte ve böylece bir kısır döngü yaratılmaktadır.

Varoşlarda kadınların ve genç kızların çok sık olarak karşılaştığı bir diğer risk ise, aile içinde ve çalışma ortamında karşılaşılan şiddet/tacizdir. Şiddet karşında kadınlar, gerek fizyolojik gerek ruhsal, gerekse sosyal yönden zedelenmektedirler.

Varoşlarda yaşayan kadınlar arasında özel önem verilmesi gereken bir grup ise genç kızlar ya da ikinci kuşak göçmen kadınlardır. Bu genç kızların geleceğe, kentsel yaşama ilişkin algıları, annelerinden farklı olmakta, dışlanmışlık ve itilmişlik duygusunu daha fazla yaşamaktadırlar. Bu noktada ortaya ya bir kabullenişlik ya da bir başkaldırı çıkmakta, bu başkaldırış ve kendini ifade etmenin pratikteki görüntüsü ise, siyasal örgütlere ya da dinsel nitelikteki tarikatlara katılma şeklinde beraberinde sömürüyü getiren bir hal almaktadır.4 Özellikle tarikat tipi örgütlenmeler, genç kızlar tarafından statü yükseltici bir unsur olarak algılanırken, aileleri tarafından ise, kızlar üzerinde toplumsal kontrolün sürdürüldüğü alanlar olarak algılanmaktadır.

Sosyal ilişkiler açından ise, kırsal değerler ile kentsel değerler arasında sıkışılan bir ortamda yaşamak, kocanın ve toplumsal ilişki ağlarının baskısı, hareket etmeyi sınırlandıran ekonomik etmenler kentle bütünleşmeyi engellemekte dolayısıyla kentlileşemeyen ama kırsal değerleri de yitiren bir grup karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada, varoşlarda yaşayan kadınlara yönelik, kadınlarında içinde yer aldığı karşılıklı dayanışma temeline dayalı örgütlenmeler önem taşımakla beraber, birlikte hareket etme ve örgütlü olma bilincinin olmaması, bu yönde önemli bir engel oluşturmaktadır. Varoşlarda yaşayan yoksul kadınlara sosyal koruma anlamında geliştirilen tek mekanizma sosyal yardımlardır. Sosyal yardımların önemi kabul edilmekle birlikte, bu yardımlar, sorunu çözmekten çok sorunu tazmin etmeye yönelik bir anlayışın ürünüdür. Bu noktada, kadınları yoksulluğun berberinde getirdiği, fiziksel, ruhsal ve sosyal risklere karşı koruyucu nitelikte toplumsal odaklara gereksinim bulunmaktadır. Bu toplumsal odaklar, kadınların ezilmişlikten kurtaracak, kadınların yaşadıklarını bir kader olmadığı bilincine vardıracak, örgütlü yapılar içinde hareket etme alışkanlığı kazandıracak misyonu üzerlerinde taşımalıdır. Bunun ötesinde, varoşlarda kadınlar açısından yukarıda aktarmaya çalıştığımız risklerin ortaya çıkmasına neden olan ekonomik ve sosyal etmenlere yönelik sosyal politikaların (göç politikaları, nüfus planlaması, gelir dağılımın adaletli hale getirlmesi, yoksullukla savaş, eğitim politikası gibi) oluşturulması gerekmektedir. Bu politikaların ortak amacı yaşama verilen değerin temel göstergeleri5 olan sağlık, gelir düzeyi, eğitim, çalışma hakkı ve işsizliğin önlenmesi, güvence, hak arama ve örgütlenme özgürlüğünü kadınlar açısından yüksek göstergeler haline getirmek olmalıdır.

____________________

1Yoksulluk Halleri: Türkiye’de Kent Yoksulluğun Toplumsal Görünümleri, ed: Necmi Erdoğan, Demokrasi Kitaplığı Yayınevi, WALD, 2002.

2Şenses, F., Küreselleşmenin Öteki Yüzü Yoksulluk, İletişim Yayınları,2001.

3Lund F. ve Srinivas S. , Leraning From experience: A gendered approach to social prıtection for workers in the informal economy, ILO, 2001

4Erman, T., “21. Yüzyıla Girerken Köyden Kente Göçmüş Kadın ve Özellikle Gecekondu Kadını”, 20. Yüzyılın Sonunda Kadınlar ve Gelecek, ed: Oya Çitci, TODAİE Yayın No:285,1998.

5Fişek,A.G., “Güvence ve Sağlık”, Çalışma Ortamı, Mayıs 1992, Sayı:2.