Masal bu ya. Dünyanın bir köşesinde, bir tehlike gördüğünde ya da korktuğunda “başını kuma gömenler ülkesi” varmış. Daha önceki yazımı okuyanlar bu ülkenin özelliklerini anımsayacaklar ve yine tıpkı Türkiye’deki gibi diyecekler.
Neyse ki, bunun ayrıksı durumları (istisnaları) var. Ve bu ayrıksı durumlar, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına kadar dayanıyor.
Bu eski masalları size ulaştırmak için, “başını kumdan çıkaran” ve “canavar”larla mücadele edenlerin portrelerinden yararlanacağız.
Eline bir fırsat geçip, ülke için bir şeyler yapabileceğine inananların ortak bazı özellikleri varmış : Her şeyden önce bu görev için uzun yıllara dayanan birikimleri ve hazırlıkları varmış. Yine bu kişilerin, bildikleri bir şey varmış: O da çok uzun süre bu görevi yapmalarına olanak verilmeyeceği. Onun için az zamanda çok işler yapmışlar. Yine bildikleri bir şey varmış : Toplumun başını kumdan çıkarıp, onların bu mücadeleyi sürdürmelerine destek olmayacağı.
Ama az zamanda yaptıkları işler, çok uzun yıllar ayakta kalabilmiş ve kendileri saygıyla ve övgüyle anılmış.
Size anlatacağımız ilk portre : Vasıf Çınar. 8,5 ay süren Milli Eğitim Bakanlığı’nda laik eğitimin temellerini atan ve en başarılı üç Milli Eğitim Bakanı arasında sayılan kişi. Öğretim Birliği Yasası (Tevhid’i Tedrisat) ile Medrese-Mektep ikilemine son verilmesi gibi bir çok yasaya imza atmış.
Bir başka portre : Reşit Galip. 11 ay süren Milli Eğitim Bakanlığı’nda “üniversite reformu” olarak adlandırılan Türkiye’de ilk üniversitenin kuruluşunun mimarı. Hitler’den kaçan ve Türkiye’de bilimsel düşüncenin yerleşmesinde büyük katkıları olan “Almanca Konuşan Mülteci Bilim İnsanları”nın ülkemize kazandırılmasında baş rolü oynayan bir ilerici. “Devrim Tarihi”ni üniversite eğitiminin temeli haline getirilmesi için büyük çaba gösteren ve eğitimde izleri hala süren bir devrimci. Bugün bile, en başarılı üç milli eğitim bakanından biri olarak anılmakta.
Türkiye’nin dünyadaki 1929 Büyük Buhranı’nın en az zararla atlatmasını sağlayan İktisat Bakanı Mustafa Şeref Özkan da “az zamanda çok iş yapan”lardan. Krizin temel nedenlerini yorumlayan Mustafa Şeref, banka sermayesi ile sanayi sermayesinin ayırılmasını savunmuş. Tarım alanında çiftçi örgütlenmeleri yoluyla, tarımın çekiciliğini ve çiftçinin gelirini arttırmayı hedeflemiş. Sanayi yatırımlarında devletçiliğin mimarı olmuş. Bütün bu ekonomik atılımlara, çalışanların haklarının korunmasının da eşlik etmesi gerektiğini savunmuş ve 1932 İş Yasa Tasarısı’nı hazırlamış. Bu tasarıda, sermaye ile emek arasındaki eşitsizlik ve uçurumun büyümemesi için dengenin sağlanması gerektiği ve emeğin örgütlenmesinin önemli olduğu vurgulanmış. 1936 İş Yasası’nda vazgeçilen bu yaklaşım, 1938 Dernekler Yasası değişikliği ile, sınıf esasına dayanan meslek örgütlerinin yasaklanması ile tamamen ortadan kaldırılmış.
Adı dillere destan eğitimcilerimizden İsmail Hakkı Tonguç’un kuramcılığını ve uygulayıcılığını yaptığı Köy Enstitüleri, dünyada ve Anadolu köylerinde büyük yankılar uyandırmış. Ülkemize bir çok bilim insanı, öğretmen, yazar ve örgütçü kazandırmış. O güne değin, devletin elini uzatamadığı uzak köylerden kız-erkek çocuklara yepyeni bir dünyanın kapılarını açmış.
İnsan yaşamının en vazgeçilmez alanlarından biri de sağlık. 1961 yılında sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi uygulamasını başlatan Prof.Dr.Nusret H.Fişek’in bu çalışması dünyada yankılar uyandırmış. Muş’tan başlayan ve bütün Anadolu’yu saran sağlık ocakları, öncelikle toplumu kazalardan ve hastalıklardan korumayı hedeflemiş. Ama “ilk tasarlandığı hali” ile ancak 1965 yılına kadar yaşayabilmiş. Sonra adım adım budanmış; ama o yaşayan ilkeleriyle direnmiş. 2 Kasım 2011 yılında tozlu raflara kaldırılmış.
Bu “devrimci” atılımlar “ilk tasarlandığı” gibi uygulanabilseymiş ve sürdürülebilseymiş, Türkiye’nin ekonomik-sosyal durumu ve dünyadaki konumu çok farklı olacaktı. Bunların her biri, kaçırılmış birer trendir.
Türkiye’de yaşananları ve yaşayanları çok güzel anlatan fıkralar vardır. Bugünkü masalımızla da uyumlu olan bir fıkrayla bugünkü masalımızı bitirmek istiyoruz:
Yaşamı boyunca Allah’a ibadette kusur etmemiş bir adam denize düşmüş. Başlamış Allah’a yakarmaya :”Allahım beni kurtar. Allahım beni kurtar”. Bir süre sonra onun denizde çırpınışını gören bir gemi yanaşmış. Onu gemiye almak için ne yaptılarsa başaramamışlar. Denizdeki adam sürekli olarak gemiye sesleniyormuş : “Siz gidin. Beni Allah kurtaracak”. Sonunda gemi kaptanı bıkmış ve yoluna devam etmiş. Benzer durum iki kez daha yinelemiş. Her seferinde “Siz gidin. Beni Allah kurtaracak” demiş ve sonunda boğulup ölmüş. Öteki dünyaya gittiğinde Allah’ın huzuruna çıkarmışlar. Denizde boğulan adam, Allah’a sitem etmiş : “Ömrüm boyunca sana ibadet ettim, ama sen beni kurtarmadın” demiş. Allah gülmüş : “Sana akıl verdim. Üç kez de gemi gönderdim. Ama sen bunların değerini bilemedin” demiş.
Türkiye’nin geri çevirdiği gemilerin ya da kaçırdığı trenleri sayısı üçün çok üzerinde… Ama hala “kurtarılmayı” bekliyor.
OKUMA LİSTESİ :
- (http://portreler.fisek.org.tr/category/az-zamanda-cok-is-yapti)
- (http://portreler.fisek.org.tr/category/toplum-hekimligine-gonul-verenler)
- Sakoğlu Necdet, 27 Ekim 1999 Türk Eğitim Derneği’nce düzenlenen “Vasıf Çınar’ın Yaşamı ve Hizmetlerine Toplu Bakış” başlıklı ANMA toplantısındaki konuşması.
- Widmann H. (2000) : Atatürk ve Üniversite Reformu, Kabalcı Yayınları, İstanbul.
- Kuruç Bilsay (2012) : Mustafa Kemal Döneminde Ekonomi, Büyük Devletler ve Türkiye – İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2.Baskı.
- Şabudak Özcan (2009) : Unutulmuş Bir Devletçi İktisat Vekili : Mustafa Şeref Özkan, Libra Kitapçılık ve Yayıncılık.
- Kirby Fay (2010), Türkiye’de Köy Enstitüleri, Üçüncü Baskı, (Çeviren: Niyazi Berkes), Tarihçi Kitabevi, İstanbul.
- Tonguç Engin (2009), Bir Eğitim Devrimcisi: İsmail Hakkı Tonguç (Yaşamı, Öğretisi, Eylemi), (5.Baskı), Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği Yayınları, İzmir.
- Tonguç İsmail Hakkı (1998), Eğitim Yolu ile Canlandırılacak Köy (Üçüncü Bası), Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yayınları, Ankara.