Türkiye, farklı kültürlerin birarada yaşamasının hem zenginliğini, hem de engellerini birlikte yaşamaktadır. Bunda bir ulus devlet olarak bütünlüğünü koruma kaygısının da büyük etkisi vardır. Buna karşılık Osmanlı İmparatorluğu döneminde çok daha geniş bir coğrafyada çok değişik kültürlerin, birarada yaşaması söz konusuydu. Ama devleti tehdit etmedikleri için onlara aldırış eden olmamıştı (Ermeni çeteleri, Balkan ve Celali ayaklanmaları dışında).
Türkiye, kuruluşuyla birlikte tüm bu zengin kültürlerden tek bir ulus yaratmayı denedi. Bunu büyük ölçüde de başardı. Ama daima, bu ulusun zemininde, kültürel farklılıkları duyarlılıkla koruyan ve dayanışma içerisinde olan sosyo-kültürel kümeler (hemşehriler) varlıklarını korudular.
Ulus devlet, ekonomik, sosyal ve siyasal yönden güçlü oldukça, hemşehrilik bağları gücünü en düşük düzeyde tuttu; ama ulus devlet zayıfladıkça, hemşehrilik bağları ve örgütlenmesi gücünü arttırdı. günümüzde her adımda bir hemşehrilik derneği ile karşılaşılması; hatta bunların federasyonlar oluşturması; çoğu insanın tanışırken birbirlerine “Nerelisin?” diye sorması bunun en önemli kanıtıdır.
“Zor durumda kalırsan, ilk kimden yardım umarsın?” sorusunun genellikle yanıtı “ailem”dir. Geniş aile biçimini benimsemiş, akrabaları ile ilişkilerini yoğun tutmayı yeğleyen toplumlarda, dayanışma ağının kapsamına “hemşehri”ler de girer. Bunlar geniş ailenin bir adım ötesi ve bir çok özelliği barındıran, aynı yörede doğmuş büyümüş insanlardır. “Nerelisin?” dendiğinde verilen bu yanıt, hemşehrilik ilişkisinin de çerçevesini çizer: “Darende’liyim” dediğinde, bu “Malatya”lı olmaktan daha dar bir kimlik alanını tanımlar; ama kişi için “hemşehri”nin kimler olduğu açıktır.
“Zor durumda kalırsan … “
A Planı : Kalmamalısın. Bunun için alınması gereken önlemler vardır.
B Planı : Kalırsan, sana elini uzatması ve seni kendi dışında bir kimseye mahkum etmemesi gereken sosyal devlettir. İşte Sosyal Güvenlik Kurumu, Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Vakıfları, insanın zor günlerinde yardımcı olması için, sosyal devlet tarafından hazırlanan güçlerdir.
C Planı : Eğer A ve B planları yürümezse C planı devreye girer; o da hemşehriler ve hemşeri örgütledir.Çok masum görünen bu destek mekanizması, sosyal devlet eksikliğinden ortaya çıkar ve ulus devletin yıkılmasında da önemli bir rol oynar.
İşe almada, terfide, burs almada, yurtlarda yer bulmada, sağlık sorunlarının çözümünde hep hemşehriler aranmaktadır. Bu öncelikleme, bir çok kamusal fonksiyonun hakkıyla yerine getirilmesinin önünde engel oluşturmaktadır. Yine bu öncelikleme, tutucu kültürel değerlere sahiplenmeyi, bunu yapmayanların dışlanmasını getirmektedir. Aile-hemşehri dayanışmasının bu tutucu karakteri, toplumun ileri doğru atılım yapmasının da önünde engel oluşturmaktadır. Ayrıca sosyo-kültürel kümelerin bu denli işlev kazanması da, farklı kümeler arasındaki ayrılıkları derinleştirmekte ve ulus devlet bütünlüğünü zedelemektedir.
Öte yandan seçim sisteminin de yöresele temele dayanması, bu sıraladığımız hemşehrilik bağlarının siyasal planda da kendisini yeniden üretmesine, güçlendirmesine ve sürdürmesine neden olmaktadır.
İnsanların “zora düştükleri” ve “en çok dayanışmaya gereksindikleri dönem”, göç sonrası yeni ortamlarda yaşama mücadelesi verdikleri dönemdir.
Böylece göç ile gelen güçsüzlük, bir doyanışma ve kenetlenme ağı ile giderilmeye çalışılmaktadır. Eriyen sosyal devlet ve sosyal politikalardan yoksunluk olgusu, gerici ilişkileri beslemektedir.
Ulus devlet, yurttaşların kendi ekseni etrafında kenetlenmesini (aidiyet) öngörür. Bölgecilik, cemaatçilik-tarikatçılık, hemşehricilik gibi başka eksenler, onun gücünü zayıflatır ya da onun zaten gücünün zayıf olduğunun bir göstergesidir.
Ya göç neden olur? O da ulus devletin zayıflığından; yani yurttaşlar, sorunlarına “bireysel çözümler” aramasına gereksinme duyuramayacak durumda olmamasından kaynaklanmaktadır.
Göç, ulusal devleti zayıflatır; kan kaybetmesine neden olur. Gidenlerin en dinamik ve mücadeleci unsurlardır. Başka bir alemde de ayakta durabileceklerine güvenen, insanlardır. Onları kaybetmek, ulus devletin bugününün ve yarınının karartılmasıdır.
Göç olgusunu ve hemşehricilik faaliyetlerini, birer gösterge olarak görüp, buna yol açan ana nedenle mücadeleye ağırlık verilmelidir. Ulus devletin ekonomik yönden güçlenmesi ve sosyal devlet (demokratik, laik, sosyal hukuk devleti) işlevlerinin eksiksiz uygulanması tek çözümdür.