Çalışma Ortamı Dergisi, Sayı : 39 Yıl : Temmuz Ağustos 1998
Ne emeklilik yaşının erkenliği, ne yönetimin yetersizliği ne de parlamento kaynaklı müdahaleler, sosyal güvenlik sisteminin temel sorunsalını oluşturuyor. Temel sorunsal, sosyal devletin eriyip gitmesine paralel olarak, “sosyal” sigorta sisteminin de zayıflaması ve “toplumun da buna karşı duyarsız kalması”dır. (Bu konuda en gerçekçi (!) teşhisi öteden beri Sağlık Bakanlığı koymuştur. “Sosyal” kelimesinin yasasından kaldırılmasını hak edercesine, 1965’li yıllardan beri, hep sağlığın “sosyal” değil, “kişisel” bir olgu olduğunu vurgulamış; durmadan sağlığın özelleştirilebilmesi için projeler hazırlamıştır. Dün “toplum” hekimliğinin yerine “aile” hekimliğini koymaya çalışıyordu; bugün “sosyal” sağlık sigortasının yerine “kişisel” sağlık sigortasını).
O zaman temel çözümü de burada aramak gerekmektedir. “sosyal” sigorta sisteminin, eskiden varolan “sosyal” politika desteğinin nasıl yeniden oluşturulabileceği ve “toplum”un bu kurumlara sahip çıkmasının nasıl sağlanacağı…
Sosyal devlet uygulamaları ile sosyal güvenlik sistemi arasındaki köprüler, her zaman gözardı edilmiştir. Bu 1976 yılında, İİBK ve ÇB İş Güvenliği Müfettişleri için yapılan SSK kaynaklı ödemelerin kesilmesi sırasında da; 1964-67 yıllarında sağlıkta sosyalleştirme ile SSK sağlık hizmetleri arasında köprü kurulmaya çalışılırken de; 1946 yılında bağımsız bir sosyal güvenlik kurumu olarak SSK (sonra da Bağ-Kur) oluşturulurken de…
İnsanın temel gereksinmesi olan beslenmeye yönelik çalışan kamu kuruluşlarının (EBK,Süt Endüstrisi vb) ile yine en temel gereksinmelerden olan konut sektörüne yönelik çalışan kamu kuruluşlarının (Çimento, Karabük Demir Çelik,TEK vb) özelleştirilmesi ile yükselen fiyatlar da “sosyal” sigortalıların belini bükmeye devam ediyor.
Günümüz Türkiye’sinde “sosyal” güvenlik, “sigorta” kuruluşları ile özdeşleşmiş durumda. Daha çok özelleştirilmeleri gerektiği sıklıkla dile getirilerek, zaten özel kesime kaynak aktarmak için kullanıldıkları gerçeği, sanki örtülmeye çalışılıyor. Bu gerçekler, tartışmalarda hiç önümüze çıkmazken; yönetiminde kamunun bulunduğu primli rejimin üç dev kuruluşu arasındaki farklı uygulamalar ve birbirinden kopuk yönetimler tartışma konusu yapılabiliyor. Bunların norm birliği oluşturulmaları gerektiği söyleniyor.
Bugün %81,7 ‘sini primli rejimin oluşturduğu sosyal güvenlik sistemimizde “sahipsiz”lik önemli bir sorundur. Böylesi dev sistemlerin ayakta kalabilmesinin tek yolu vardır, o da yararlananların sahiplenmesi … 50 yılı aşkın “sosyal sigorta” deneyimimizde, prim ödeyenlerin, sistemi etkin kılmak ve geliştirmek yerine, “günübirlik” çıkarları için yönlendirdiklerini ve yalnızca bu konularda “ısrarcı” olduklarını ortaya koymaktadır.
Bu olgu, büyük ölçüde, “sosyal” güvenlik konusunda duyarlılık ve bilinç eksiğinden kaynaklanmaktadır. Kişiler, bireysel güvenliklerine, yalnızca öncelik vermekle kalmamakta, onun dışındaki yolları da “günübirlik” çıkarları için kullanarak tüketmektedir.
Her üç sosyal sigorta kuruluşunun da, yetmezliğe girişinde bu kötüye kullanmanın, yönetimleri çeşitli mekanizmalarla baskı altında tutmanın, arkasında, bireylerin “benden sonra tufan” anlayışı yatmaktadır.
Bu anlayış, gündemimize “kişisel” sağlık sigortası, teriminin getirilmeye cesaret edilmesinden de sorumludur. Onsekizinci yüzyılın ikinci yarısında terk edilen “kişisel” çözüm arama girişimleri, “sosyal devletin eritilmesine”, “toplumsal dayanışmanın söndürülmesine” ve “küreselleşmenin egemenlik kazanmasına” paralel olarak ve onunla uyum içinde yürütülmektedir.
Bugüne değin, tüm kötüye kullanmalara karşın ayakta kalan toplumsal birikimler de (hastane, ilaç fabrikası, laboratuvarlar vb kamu işletmeleri), toplumun elinden alınmak istenmektedir.
Bütün bunlara, prim ödeyenlerin sessiz kalabilmesinin arkasında, birbirine güvensizlik ve günübirlik kaygılar yatmaktadır.
EYLEM NO. 1 : Primli rejimi oluşturan 3 sosyal sigorta kuruluşu, iştirakçi ya da sigortalılarına yönelik olarak bir “duyarlılaştırma + eğitim” kampanyası açmalıdırlar. “Sosyal güvenliğin, hangi gereksinmelerin sonucu ortaya çıktığı ve kişisel güvenlik sağlama girişimlerine göre üstünlükleri”, hak sahipleri ile birlikte tartışılmalıdır.
ANAHTAR SÖZCÜK: Sosyal Güvenlik Kavramı.
Yine primli rejimi oluşturan 3 kuruluşa baktığımız zaman, bunların ekonomik etkinliklere göre sınıflandırılmış olduklarını görürüz. Emekli Sandığı, hem çalışanların ve hem de “çalıştıran vekilleri”nin birlikte “iştirakçi” oldukları bir sistemdir. Buna karşın, SSK’da çalışanlar, Bağ-Kur’da çalıştıranlar kümelenmiştir. Güvence Sisteminin geliştirilmesinde, hiç kuşkusuz “primi tam ve zamanında ödeme”nin büyük önemi vardır. Her ne kadar Emekli Sandığı iştirakçileri arasında hem çalışanların ve hem de “çalıştıran vekilleri”nin bulunması, sistem için bir güvence olarak görülüyorsa da; kamu kuruluşlarında da “güvencesiz” çalıştırmanın bazı boşluklar yaratarak başlatıldığı üzülerek görülmektedir. Sosyal güvenlik sisteminin ayakta kalabilmesinin ve işlevini yerine getirebilmesinin yolu, üç dev kurum arasında karşılıklı yardımlaşma ve denetlemenin başlatılmasıdır.
EYLEM NO. 2 : Öncelikle Bağ-Kur sigortalılarına yönelik bir programla, kendi gelecekleri için, çalıştırdıklarının primlerinin de düzenli, zamanında ve tam olarak yatırılması ikna edilmelidir. Oluşturulacak söyleşi ortamında, kişisel birikimlerle sağlanacak güvencenin yalnızca tamamlayıcı bir işlevi olabileceğinin üzerinde durulmalıdır. Bu eylemde, Bağ-Kur, eylemin motoru konumundadır.
ANAHTAR SÖZCÜK : Duyarlılaştırma, İkna etme,
Eylemli kılma.
Emekli Sandığı dışındaki, sosyal sigorta kuruluşlarının ortak sorunlarından biri de, “sigortalılığın” zorunlu olmasına karşın, “kayıt-dışı”lığın yaygın oluşudur. Bu hiç kuşkusuz, kayıt-dışı olan kişiler, risk gerçekleştiğinde, bir yolunu bulup, “sosyal sigorta sistemi”ne nüfuz etmektedirler. Dolayısıyla, o noktada, “edim”leri yerine getirilmemiş, bir “nimetten yararlanma” gündeme gelmektedir.
İş kazalarına ve meslek hastalıklarına karşı önlem alınması, çalışma mevzuatının öngördüğü bir işveren yükümlülüğü ve Sosyal Sigortalar Yasası’nın koyduğu önkoşullardan biridir. Ancak, önlem almayan işverenleri, bu eylemlerinden caydırıcı olması gereken hükümler, “denetimin yetersizliği”, “kayıt-dışı”lığın varlığını sürdürmesi nedeniyle etkisiz kalmaktadır.
İş kazalarının ve meslek hastalıkların varlığı ile toplumun buna bağlı duyarsızlığı, aynı zamanda, genel (işe özgü olmayan) kaza ve hastalıkların da varlık nedenlerinden biridir.
EYLEM No.3 : Denetim ağının ortak bir mekanizma olarak kurulması ve hem “sigortasız” çalışmanın, “primleri zamanında ödememenin”, “iş kazalarıyla meslek hastalıklarına karşı önlem almamanın” önüne geçmek bakımından önemli bir işlev görecektir.
ANAHTAR SÖZCÜK : Denetim, kayıt-dışı, caydırıcılık.
Bugün, ülkemizde, sosyal sigortaların kilitlendiği nokta, dikkatini risklerin gerçekleştirilmiş olması önkoşuluna bağlamış olmasından kaynaklanmaktadır. “Tazminat yükümlülüğü” ve “olay sonrası sorumluluk”, adı üstünde, riskin gerçekleşmesi ve bir zarara yol açmasından sonra devreye girecektir.
Tüm sosyal sigorta kuruluşlarının, aralarında bazı norm farkları bulunmakla birlikte ödedikleri “maluliyet” olayının kökeninde, “istenmeyen” bir olay vardır. “İstenmeyen”i “hiç olmamış” yapmak ise, toplumun ortak dileği olmalıdır. Bunun için, koruyucu önlemlerin üzerinde titizlikle durulmalıdır. Risklerin erken aşamada saptanması ve gerçekleşmesinin önüne geçilmesi öncelikle hedeflenmelidir.
EYLEM No.4 : Normların eşitlenmesi gayretinden önce, bu normları kullanmamak için ortak mekanizmaların oluşturulması yeğlenmelidir. Her üç sosyal sigorta kuruluşu da, genel olarak kazaların ve hastalıkların, özel olarak da iş kazaları ile meslek hastalıklarının önlenmesi için, ortak eylem planı geliştirmelidirler.
ANAHTAR SÖZCÜK : Riskin ortadan kaldırılması, önleme.
Primli rejimi oluşturan 3 kuruluşun sunduğu sağlık hizmetlerine baktığımızda, bunların yalnızca tedavi edici ve rehabilite edici sağlık hizmetleri olduğunu görürüz. Demek ki, sistem, “risk” üzerinde herhangi bir çalışma yapmamakta; “riskin gerçekleşmesi” durumunda harekete geçmektedir.
Bu yaklaşım, bilimsel alandaki gelişmelerin sınırlı olduğu 19.yüzyılın yaklaşımıyla örtüşmektedir. Çağdaş yaklaşımda, “koruyucu + tedavi edici + rehabilite edici” sağlık hizmetleri, basamaklandırılarak, ama bir bütün içinde sunulmaktadır. Şöyle ki: Kazalar ve hastalıklar önlenmeye çalışılmakta; bu sağlanamazsa, ilk ve acil yardım gerçekleştirilerek, sağlık zararı en alt düzeyde tutulmaya çalışılmakta; yetmezliğinde, tedavi edilmeye çalışılmakta; tedaviye rağmen, işlev kayıpları rehabilitasyonla geri kazanılmaya çalışılmaktadır.
Demekki, kazaların ve hastalıkların önlenmesi kilit bir rol oynamaktadır. Çünkü bu sağlanabilirse, sosyal sigortaların sunabileceği hizmete gereksinme duyulmamaktadır. Koruma da güvence gibi toplumsal içeriği güçlü bir kavramdır.
EYLEM NO. 5 : Üç sosyal sigorta kuruluşu, iştirakçi veya sigortalıları ile bunların bakmakla yükümlü olduklarının, hastalanmamaları ya da yaralanmamaları için birlikte bir hizmet ağı oluşturmalı ya da kurulu bir ağı güçlendirmelidir. Böyle bir eyleme aday iki farklı “ağ” vardır: Birincisi sağlık ocakları, ikincisi işyeri (kurum) hekimlikleri.
ANAHTAR SÖZCÜK:İlk basamak sağlık hizmeti, koruma+erken tanı”
Üç sosyal sigorta kuruluşune ek olarak toplumsal katılım sağlanarak, ortak yatırımlar yoluyla, giderlerini düşürmeleri ve gelirlerini arttırmaları da düşünülebilir. Bunlara üretici etkinlikler diyebiliriz. Hem elde edilen kaynakların parasal olarak değerlendirildiği, hem de Kurum çıkarlarını kollayan girişimlerin yapılmış olması bir taşla iki kuş vurulmasına yol açacaktır. Sözgelimi, tıbbi araç-gereçlerin bozulmaları vb durumlarda, bakım-onarım servislerinin yetersizliği karşısında, bir çok değerli araç ve yatırım, devre dışı kalmaktadır. Ülkemizde bu yalnızca SSK ve devlet hastanelerinin değil, tıbbi-araç gereç kullanan bir çok hekim ya da yatırımcının da önemli sorunudur.
Yine bu üretici etkinliklerle, risklerin gerçekleşmesinin de önüne geçilmesine de özen gösterilmesi gerekmektedir. Ayrıca yeni iş alanlarının açılması yoluyla, hem “sosyal” sigortalı ve hem de “bağımsız” çalışan sayısında artış ortaya çıkarılabilecektir.
EYLEM NO.6 : Aşı ve ilaç üretimi; tıbbi araç-gereç-malzeme üretimi, ithali ve bakım-onarımı ortak olarak gerçekleştirilebilir. Gerek işyerlerinde ve gerekse günlük yaşamda kullanılabilecek olan kişisel korunma malzemelerinin (maske, emniyet kemeri, gözlük vb) üretimi birlikte gerçekleştirilebilir.
ANAHTAR SÖZCÜK : Üretici etkinlikler (yatırımlar)
Sosyal güvenlik bunalımımızın kökünde “sistemsizlik” ve “eylemsizlik” yatmaktadır. Daha doğru bir ifade ile, sosyal güvenlikle ilgili her kuruluşun (SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı, SHÇEK, Aile Kurumu, Özürlüler İdaresi Başkanlığı vb) kendi içinde bir “sistem” ve “eylem” oluşturmuş olmaları, sosyal güvenliğimizin bir bütün oluşturmasını (sistem haline dönüşmesini) önlemiştir.
Normlarda birlik konuşulurken, yalnızca sosyal “sigorta” kuruluşları gözönüne alınmakta; sosyal “yardım” kuruluşlarıyla uyumu tartışılmamaktadır. Normda birlik tartışmalarından önce, sosyal güvenlik kuruluşlarının bir “sistem” içinde uyumlu çalışması ve “birlikte eylem” yoluyla birbirlerine destek olmaları tartışılmalıdır.
______________________
ANAHTAR SÖZCÜKLER :
- Sosyal Güvenlik Kavramı.
- Duyarlılaştırma,
- İkna etme,
- Eylemli kılma.
- Denetim,
- Kayıt-dışılık
- Caydırıcılık.
- Riskin ortadan kaldırılması,
- Önleme.
- İlk basamak sağlık hizmeti,
- “Koruma+erken tanı”
- Üretici etkinlikler (yatırımlar)